Çek milli takımı karşısında aldığımız galibiyet gerçekten de kutlamaya değer bir olaydı. Özellikle de skorun 2-0 geri duruma düşmüşken 3-2'ye gelmesi ile kutlamaların dozu daha da arttı. Millet olarak kötü bir huyumuz var. Nasıl ki yenilgiyi kabullenmeyi bilmiyorsak, galibiyeti kutlamayı da bilmiyoruz. Bizi çeyrek finale çıkaran galibiyeti de taşkınlıklar yaparak kutladık. Kendi halinde sessiz sakin bir ülke olan İsviçre'de insanlar bizim taraftarımızın gürültüsüne artık alışmışlar. Kendi sınırlarımız içersinde ise kutlamada sınır tanımıyoruz. Keşke kutlamalar esnasında yaşananlar sadece gürültü patırtı ile kalsaydı. Ne yazık ki yine silahlar konuştu ve kan döküldü. Şimdi kağıt üzerinde bizden biraz daha ağır basan Hırvatistan ile mücadele edeceğiz. Maçın sonucu ne olursa olsun inşallah sonrasında kötü şeyler yaşanmaz. Sn. Hıncal Uluç'un da köşesinde belirttiği gibi milletçe olayları fazla abartıyoruz. Oynanacak 90 dakikalık oyunu dünyanın en önemli meselesi haline gitirmenin bir manası yok. Futbolun içine politikayı sokup olayı milli dava haline getirmeyin, tansiyonu boş yere yükseltmeyin. Son olarak Fatih Terim'in maçtan sonraki tavrına değinmek istiyorum. Hoca'nın medya ile arasında bir çekişme olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu iki maçı kazanarak eline önemli bir koz geçti. Şimdi konuşma sırası artık onda. Ancak verdiği tepki maalesef oldukça ağır. Bazen susmak cevap vermekten daha etkilidir. Fatih Hoca ise sinirlerine hakim olamayarak karşıtlarına sert yaklaşıyor. İpler onların eline geçtiği zaman aynı sertlikte karşılık vereceklerini herhalde hesaba katmıyor.