Geçen akşam Euro 2008 karşılaşmalarındran birini izliyorum. Zevkli bir iki maç oldu olmadı değil ama; o kadar işte. Yanımda bir eski futbolcu var. Baba şöyle bir şey söyledi; "Bir Sergen'i bile bulamıyoruz, göremiyoruz!" Hafif demlenmiş, bir şey demedim. Sergen mi? O içimizin yarasıdır emin olun. Chelsea maçından beri yarasıdır yüreğimin. "Açık ara oynayın!" demiş bahis oynayacaklara; "Chelsea'yi yeneceğiz!" 'Yeneceğim' dese daha doğru olurdu aslında. Bizim haytanın nasıl bir topçu olduğunu tartışacak değilim ve gözlerim hala onun gibi bir kıvrak adam arıyor; teknik, soğukkanhlı ama umursamaz havada...
Mesela ben hayatımda böyle bir adam olmak istemişimdir, ama bir türlü becerememişimdir. Biraz yapabilsem hayat daha farklı olacak eminim. Mesela Sergen g.tünü yırtar ama bunun öyle olduğunu belli etmez. Göbeği formanın üzerine hafif düşmeye başladığı dönemlerde çakmıştı Chelsea'ya. Kazım Kanat onun için; "Mesleğine ihanet ediyor!" mealinde şeylre söylemişti. Belki daha da ileri şeyler söylemişti. Haklı mıydı usta? Haklıydı evet. Mesela onun İmparator Oğuz ve Kral Aykut'un yarısı kadar kendine bakmasını ve ciddi olmasını istemez miydik? İsterdik evet.
Adının önüne sıfat eklenmediyse bu onun kabahati. Evevt onun için; Kral, İmparator, Baba, Sihirbaz, Baba... Sıfatlar artırılabilir; aklıma başkası gelmiyor şimdi. Ama dedim ya alemin gözünde bir ağırlığı olmadı Sergen'in. Olmadı çünkü o bir ağırlık taşımak istemedi üstünde. Kifayetsizliği sezdiğinden midir?ki sezgisine güvenirimBu futbol aleminde cidiyetin boşunalığına inanmışlığından mı bilinmez. Ama bir gerçek var ki o ne kadar ciddiye almaya kalkarsa o kadar ciddi olmadığını düşündüler. Şunu diyesiydi Sergen belki; "Ciddiyet bizi bozar!"
Neyse; mevzuu o değil. Dönelim Euro 2008'e. Bakın bakalım son büyük organizasyondan sonra kim kalmış geriye? İnceci, kıvrak adamlar var mı örneğin? Tekniğiyle adamın belinden su alacak topçular? Vurdukları top; karanlıkta bir yşıldız gibi kayarak filelerle buluşacak bir usta, izleyenlere parmak ısırtavcak bir yeniyetme, yaşı geçkin bir 'Kral' bir küçük 'rüzgarın oğlu'? Yok... E ne var öyleyse? Çok acele oynana bir futbol ve panik var. İncelik, kıvraklık, zerafet, yüksek kafa toplarındaki maharet, şutlarıyla topa saatte 160 km hız yaptıran adamlar...
Her geçen organizasyonda biraz daha azalıyor böyle topçular; Bayrak topçuları arıyorum sahada. Takımlarının temsili isimlerini... Portakalların Van Basten'ini mesela, Gullit'ini, Almanlarındaha eski bir isim olsa daBreitner'iniformasını şortunun önüne düşürüp koşan haytaBrezilya'nın Sokrates'ini...
Sektör sektör olalı böyle eziyet görmemişti. Neyse ben yine de gözüm kaydıkça izleyeceğim maçları. Belki bir yıldız kayar gökyüzünde... Bir işaret fişeği...