Yürüyorum.
Sokaktan erkekli kadınlı şımarık sürüleri geçiyor.
Bakıyorum. Şaşkınlık dolduruyor yüzümü.
Hiç tanıdık gelmiyorlar bana.
Hiçbirinin içinde sen yoksun.
Sen, hiç gülücüklerini yerlerde süründürmedin.
Sadece senin ayarlayabileceğine inandığım bir dengeyle sürdürdün yaşamımızı.
Çok mutlu zamanlarımız oldu... Çok kederli anlarımız olduğu gibi...
Hiçbirini de
yüzüne gözüne bulaştırmadın yaşarken.
Sen, sokakta yürürken bir heykel gibi donuk da değildin...
Bir dansöz gibi oynak da olmadın hiç.
Nasıl bir dengeyse, sen, tam ortasından yürümeyi başardın, yanında beni de ustalıkla idare ederek.
***
Yürüyorum.
Uzunca bir sessizlik oluyor sokakta.
Bir dinginlik, bir huzur anı değil.
Çırılçıplak bir sessizlik!
Senin olmadığın yerde bir dinginlik arayışı, akıl kaçıklığına denk benim için.
Huzur, senin pembe yanaklarının gamzelerine gizlenmiş.
Sen olmayınca, nasıl kopup gelebilsin yanıma?
***
Yürüyorum.
Karşıdan kol kola girmiş iki yalancı geliyor.
Erkek olan, diğerinin gerdanından ayırmıyor elini.
'
Bir vesile, ayaküstü gerdan' herkese açık bir '
gerdan temaşa' seyrettiriyor.
İğreniyorum!
Onların yürümesini seyrediyorum sadece.
Altlarındaki toprak, kendi üzerinden atmak için ikisini, adeta kovalıyor.
Onlar
gerdan temaşa, çıt kırıldım salınıp duruyorlar, kovulduklarından habersiz.
***
Yürüyorum.
Bir yalnızın karşısından geçiyor yolum.
Taştan bir yükseltinin üzerine, sanki çaresizlik heykeli gibi oturtulmuş bir yalnızın.
Kafasını hiç yerden kaldırmayan, istese de kaldıramayacakmış hissi uyandıran, bir yalnızın etrafını dolaşmak zorunda kalıyorum.
Donuk bakışları karşısında, tavafıma bir ciddiyet iniyor.
O, başını yerden kaldırmadan,
bakışlarıyla beni taciz ediyor. Ben, boynumu kırılasıya öbür tarafa çeviriyorum.
Etki alanından kurtulmak zor bir yalnızın, kainata kafa tutuyor sanki!
Yalnızlığın, katran kara kudreti karşısında sükuneti seçiyor insan.
Bir selam vermek risk, tanıyıp alabilmesi şüpheli...
Ve yanından kaçıp kurtulmak istiyor insan, sonunu düşünecek kadar zaman bırakmadan kendisine.
***
Yürüyorum.
Bilye oynayan çocukların yanından, oyunlarını bozmadan geçmek zor.
Sokak dar, geçmişim tüm yolları kapatıyor.
Çocukken oynadığım oyunlar, kütür kütür attırıyor kalbimi.
Şimdi kaybedeceğim diye bir ürperti yakalıyor beni.
Oysa bilye benim değil, oyun benim değil, sadece
kaybetmek korkusu benim.
Benim olmayan bir oyunu kaybetmek korkusu dehşet uyandırıcı.
Aklıma sen geliyorsun, bizimki de bir oyun mu?
Ve ben; oyunsa eğer, neresindeyim oyunumuzun?
Kaybetmek korkusu ne zaman sarmalı tüm bedenimi?
Ve hangi atışım benim elimden, senin yüzüstü bıraktığın elimden olacak.
Böyle bir atış olacak mı ya da?
Bilye oyunu tam sokağın ortasına kurulmuşsa, onu
bozmadan geçmek zor!
Ancak ben öyle yapmak zorundayım.
Bütün çocukluğumu bir yana bırakmak ve sana ulaşmak zorunda.
Devamı Yarın