Dört ayda sekiz anne, çocukları tarafından öldürüldü. Nereden bakarsanız bakın hastalıklı bir durum. Nüfusa da oranlasanız, dünya ortalamasıyla da kıyaslasanız, ne yapsanız vahşetin tevil götürecek tarafı yok.
Bu ülkenin çocuklarının; annelerini öldürme kodları genlerinden gelmiyor. Yetiştirilme tarzlarından doğan bir alışkanlıkları da yok. Bu işi onlara, inançları da vazetmiyor.
O halde ne oluyor da, dört ayda sekiz çocuk annesini bıçak darbeleriyle paramparça ederek öldürüyor? Sekiz katilin dördü, neredeyse çocuk denecek yaşlarda; 17, 18, 21, 16, diğerlerine de olgun diyemeyiz, 25, 25, 33, 42.
Uzmanlar, yaşadığımız toplumsal cinnetten, gençlere düşen payı, değişik şekillerde açıklıyorlar. Fenalık isteği diyorlar, aile içi şiddete bağlıyorlar, baskının bir sonucu olarak görüyorlar. Ancak uzmanların söyledikleri, annelerin evlatları tarafından, vahşice bıçaklanarak katledildikleri gerçeğini değiştirmiyor.
İnsan olmaktan nasıl çıkılır? Şehirlerimizin sokaklarında, belki evlerimizin içerisinde, annesini bıçakla paramparça etmeye hazır çocuklar yetiştiriyoruz. Senin çocuğun yapmaz diyorsan, o anneler de kendi çocukları için, ihtimal vermiyorlardı bilesin. Azıcık şüphelenselerdi, mutlaka tedbir alırlardı.
Hayatın içinden mutluluğu, tutunacak dallar dediğimiz umut ışıklarını; böylesine gaddarca çekip alırsak, çocuklarımız anne katili de olabilirler. Bunda hayret edilecek bir şey yok.
Hayat pahalılığı, işsizlik, hastalık insanı insanlıktan çıkarmaz. Toplumun canavarlar üretebilmesi için, umut pompalayan damarlarının sabote edilmesi gerekir. Maalesef, bu ülkenin iyilik damarlarına yönelik, müthiş bir ortadan kaldırma operasyonu gerçekleştiriliyor.
Herkes menfaat peşindeyken... Bir arada yaşayan insanımızı, paramparça etmeyi öyle mükemmel başardık ki, artık evlerin içerisinde komşulara yardım yerine, kimin ayağına, nasıl çelme takarak, menfaat edinileceğini öğreniyor çocuklarımız.
Ve ellerine ilk fırsat geçtiğinde de, annelerini öldürerek başlıyorlar işe! Getirin gözünüzün önüne, artık eskisi kadar rahat kapısını tıklatıp, eksiğinizi gediğinizi isteyebiliyor musunuz komşunuzdan? Siyaset yaptıklarını söyleyen zevatın ağzından, birbirlerine karşı tek bir övgü cümlesi duyabiliyor musunuz? Eskiden en ters siyasi partiler bile, bayramlarda ellerinde çikolata, diğer partinin kapısını çalar, üç günlük mini sulhlar ilan ederlerdi. Şimdi seçiyorlar. Neredeyse birbirlerine gitmeyi topyekun kestiler denebilir.
Önce aynaya bakın... Bu arada, sizin de eskisi gibi bayramlarda her kapıyı tıklatmadığınız gerçeğini bilmiyoruz zannetmeyin. Çocuklar arafalık toplarlardı, zengin fakir ayrımı olmadan, ellerinde torbalar, komşuları dolaşırlardı. Ramazanlarda oruç tutmayanlara da açık olurdu iftar sofraları. Şimdi buzdolabı gibi iftar çadırları var.
Çocuklar annelerini bıçakla boğazlıyorlar diye şaşırıp duruyoruz! Neden acaba? Bizim de bir kusurumuz yok oysa!