Etiler'de, Yeniköy'de, Cihangir'de oturan arkadaşlara bakılırsa, benim ev tam olarak dağ başına düşüyor. İstanbul'da oturmadığım konusunda kimsenin şüphesi yok da, daha ileri gidip, işi dağ başına bağlıyorlar. Olabilir. Hayatın, kahvelerini istedikleri kıvamda höpürdettikleri kafeleriyle, merkeze yürüyüş mesafesi yakınlığındaki evleri arasında, geçmediğini kabul edemedikleri için, onlara kızmıyorum. Gerçeğe her insan vakıf olamaz. Kendi mahallelerinden başka yerlerde de hayat olduğunu anlamak, bazılarına ağır gelebilir. Onlar bilmeseler de, koca İstanbul'un her noktasında inanılmaz bir hareketlilik sürüyor. İnsanlar, şehrin her noktasında kendi olanakları nispetinde, hayatın bir ucundan tutup, yaşamaya devam ediyorlar. Bir kısmı uzun etekleri, başörtüleriyle, diğerleri güneşin yüzünü göstermesiyle birlikte; dar pantolon ya da mini etekleri, göbeklerini dışarıda bırakan, vücut hatlarını gösteren bluzlarıyla; sokakları, caddeleri dolduruyorlar. Karışmam! İnsanların özgürlükleridir. Nasıl isterlerse öyle giyinirler. Ancak bir şartla, başkalarını rahatsız etmeyeceksin! Benim itirazım da burada başlıyor. Rahatsızım, hem de çooookkk rahatsızım.
YAŞLANMA SAPLANTISI
Sosyete ve sanat dünyasının kadınlarında bir yaşlanma saplantısı olduğunu biliyoruz. Kabullendik onların, yaşlanma karşısında vuruşmadan, teslim olmama huylarını. Kırışıklıklarla ayrı, sarkan yanaklarla ayrı, yağlarla ayrı, gözaltlarıyla ayrı cephelerde savaşarak, zamana karşı yenik düşen kadınlara söyleyecek bir şey yok. Ancak, bu savaşı sürdürürken, kendi silahlarıyla kendilerini vuranlara itirazım var! Yanlış estetik ameliyatları bir kenara bırakıyorum. Onlar 'ava giderken avlananlar' grubuna giriyorlar. Peki, yanlış makyaj yaptıkları için, 'maymuna dönenlere' katlanmak mecburiyetinde miyiz?
AZICIK İNSAFIN KIYMETİ
Kimsenin bireysel özgürlüklerine karışmam. Fakat bu onlara, garip kılıklara girerek sokakta, 'ödümüzü patlatma' hakkını da vermez. Sonuçta bizim de, göz zevkimizi kaybetmeden evimize dönme hakkımız var. Size sesleniyorum, sevgili ev kadınları, değerli çalışan kadınlar, çok kıymetli yaşları geçtiği halde, bize en az on beş yaş daha küçük olduklarını, yutturma gayretinde olan teyzeler; size sesleniyorum, ne olursunuz, işi abartıp, kendinizi maskara, bizi 'öcü görmüş ödlek' durumuna düşürmeyin. Makyajında bir usulü var, televizyonda gördüğünüz abuk sabuk boyalı hatunlar, maskeli balolardan çıkarken görüntülenmişler. Yarım kilo kıyma almak için sokağa çıkarken değil! Gelin siz; ruh ve çevre sağlığını tehlikeye sokmamak için, sosyetenin başvurduğu yöntemlerden vazgeçin. 'Azıcık aşım ağrısız başım' diyor ya atalarımız, azıcık makyaj yapın olsun bitsin. Sezon dolayısıyla zaruri bir uyarıyla bitirelim; mini etek giyecekseniz selülitlere, göbeği açık bırakacaksanız yağlarınıza, aman ha dikkat diyorum. Başka da bir şey söylemiyorum. Azıcık insaf çok kıymetli hanımlar.