Rivayet o ki; keneler saracakmış ortalığı. Börtü böceği seven milletiz ama bu kene vakaları canımızı yakmaya başladı. Yetkililer kene vakalarından korunmak için bir çözüm üretmişlerdi; paçalarımızı çorapların içine sokacağız, açık kollu dolaşkmayacağız v.b. Yöntemler zenginleştirilebilir. Düş dünyamızın genişliği ve derinliğiyle ilgili tabii yöntemlerin hacmi.
Benim derdim başka. "Piknik" denildi ya kulak kesildim denilen tarafa doğru. Eskiden 'kıra' gidelim denirdi; pikniğe gidelim. Çizgili pijamalarla yayılınır, küçük çay bardaklarında demlenirdi insanlar. Ey gidi çizgili pijama. Yani Sümerbank. O buluş, bu devlet güzeli kuruluşumuzun hayatımızın gergefine işlediği bir tür kaneviçedir. Hepimiz o pijamayla büyüdük usta. Hele Hülya Koçyiğit'li filmlerde Sezercik'in banyodan sonra ya da akşam geç olup yatacakken lezzetinden yenilecek suratını ekşite ekşite konuşurken, üstündeki o gıcır gıcır pijamanın yerini bizim indimizde hiçbir şey alamadı, alamaz da. Yeni tekstil o pijamanın üzerimizde yarattığı o yabancılaşma, o sıkıcılık hiçbir zaman gitmedi-gitmeyecek.
Çizgili pijama tenimizle bir kumaş parçasının geçirdiği evrimsel sürecin ve tarihin öznesidir. Yoksul yatılmış, aç kalkılmış gecelerimizin en yakın dostudur o pijamalar. Bir kuşak o pijamalarla girdi yatağa. Kışın üst alt birlikte, yazın üst atlet alt çizgili pijama.
Münir Özkul'un oynadığı filmerden birinde bir kış günü yeleğini o pijamanın içine soktuğunu görmüş ve demiştim ki; o pijama babanın derisi olmuştur artık!
Yelek pijamanın üst kısmı çıkarılmadan giyilmiş, kaşkol sarılmış, başa da yün bere takılmış. Sabah kahvaltısı. Tabakta 3-5 zeytin, bir parça peynir ve ancak kendini ısıtabilen sobanın üstünde tıslayan çaydanlığın sesi... Birazdan kalkıyor çocuklar. Üniversiteli kalkıyor kitaplarını almıyor eline; üzülerek izliyor masayı, tabaktaki üç zeytin, bir parça peynir ve çay ona bakıyor. O ise çizgili pijamalı, yelekli ve bereli babasının gözlerine bakamadan konuşuyor; "Okula g eç kalıyorum!" Ardından evin futbolcu haytası dün oynanan maçtan aldığı primi uzatıyor babasına. Bir yudum alıyor çayından ve çıkıyor; "antrenmana!" deyip. Ayşen Gruda zaten işe ve ev temizliğine kurgulu. Konuk ise Şener Şen. Bizi önceden kahkahaya, şimdilerde hüzne boğan; AşkArtık böyle sabahlar yok. Babalar erken kalkamıyor yorgunlar.
Anneler, gündüzleri ve geceleri taşımaktan bitap düşmüşler. Herkesin çok işi var; çoook.
Neyse mevzuu o diil aslında. Dönelim çizgili pijamaya. Neden boyuna çizgiler atılmış, neden o üst kısmı cekete benzetilmiş bilemedim... Azıcık temiz ve ütülenirse giyimi doyumsuz oluyor o pijamaların. Ama, hafif oturup ya da yatak mahmurluğundan kırıştırıp kalktınız mı acayip olurdu. Acayip dediysem kötü olur anlamında değil. Bir yaşanmışlık sayardık o kırışıklıkları.
Hep söylerim; nereye baktığın önemlidir. Millet keneye bakarken çizgili pijamayı anımsamak böyle bir şey işte... Uzar gider bu çizgili pijama mevzuusu... Bitmez hayatımızın çocukluğuna ilişkin anekdotları... Bitmeeezzz...