Posta kutuma Ruh Sağlığı Platformu Yürütme Kurulu'nun "Kamuoyunun dikkatine!" başlığıyla bir metni düştü. Metnin girişindeki paragrafı aynen aktarıyorum; "23 tıp ve ruh sağlığı meslek kuruluşu, hasta ve hasta yakınları derneği ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla çalışmalarını Eylül 2006'dan bu yana sürdüren Ruh Sağlığı Platformu'nun ana gündeminde ülkemizde ruh sağlığı tedavi kurumlarındaki sorunlar ve ruhsal hastalıkların tedavisinde uygun standartlara ulaşılamamış olması bulunmaktadır."
Olaya nereden mi girmişler? "Ruhsal tedavi için yatırılmış hastaların şiddete maruz kalması hiçbir şekilde kabul edilemez bir durumdur. Madde bağımlısı olanların tedavisi ise özel ortamları, tedbirleri ve özel olarak eğitilmiş personeli gerektirmektedir.
Ruh Sağlığı Platformu'nun kuruluşundan itibaren vurguladığı en önemli konu, Türkiye'de zorunlu tedavi ortamlarıyla ilgili uygulamaların yasal altyapısını düzenleyen bir Ruh Sağlığı Yasası'nın olmayışıdır." Yani, ruh sağlığı için tedavi edilecek hastalar için bir yasa yokmuş bu memlekette. Durum buysa sağlıklılar (!) için yasaların bir kez daha gözden geçirilmesi gerekir.
"Hastaların hak ihlalini ortaya serme amacı güden TV programındaki çekimlerde hastanın kimliğinin gizli kalması hakkının ihlal edilmiş olduğuna da dikkat çekmek istiyoruz. Bu programda hem hastalar "deşifre" edilmiş hem de süren bir ihlalin varlığı bilindiği halde yasal yollarla durum gerekli mercilere intikal ettirilmeyip TV programına malzeme toplanmaya devam edilmiştir. Ayrıca, yayın için iki ay gibi uzun bir zamanın beklenmesi şeklindeki tutumun etik yönden değerlendirmesinin de yapılması gerektiği kanısındayız" diye devam ediyor metin. Ve taleplerini sıralıyor platform katılımcıları; "Ruh sağlığı yasasının bir an önce çıkarılmasını, ruh sağlığı hizmetlerine ilişkin reformun zaman kaybedilmeden uygulamaya koyulmasını, ruh sağlığı alanında çalışan elemanların eğitimine önem verilmesini..." diye devam ediyor.
Sağlıkta neye, ne kadar sahip çıkıyoruz ki bozulduğumuzda ya da öldüğümüzde sahip çıkılsın? Kim, ne derse desin. En kutsal, en dokunulmaz mekanlarımızın hali ortada. Mezarlıklar, hastaneler, terminaller, toplu taşım araçları, kaldırımlar... Topluca bulunduğumuz yerlere bir bakın. Sahne ortada ve fotoğraf belli. Kim ne diyecek, kim nasıl savunacak olan biteni bilemiyorum.
Bir fıkrayla bağlamaya çalışayım; akıl hastanesinin malum katılımcıları (!) bir anahtar deliğinden bakıp bakıp kuyruk oldukları geniş salonda birikiyorlarmış. Bakan, kuyruğun arka tarafına gidiyor, sıranın kendisine gelmesini bekliyorlarmış. Doktorlardan biri merak edip "Yahu çekilin, bir de ben bakayım şuradan" demiş ve eğilip bakmış anahtar deliğinden içeriye. Dönüp malum katılımcılara sormuş; "Yahu bir şey göremedim!" "Eeee" demiş katılımcılar, "Biz yıllardır bakıyoruz, bir şey göremedik!"
Biliyorum rüya bütün çektiğimiz, rüya kahrım rüya zından!
Aklımıza mukayyet...