Herkes kendine koşullu, herkes yargıç, herkes kalemi kırmaya hazır bir diğeri için... İyilik çeşmesi tıkanmış bir uzak yol haritası sanki. Herkes birbirine yazılmaya hazır! Kadirkıymet ve emekbilirlik hak getire, kimsenin kimsede bir ağırlığı yok. Bu cangılda büyüdüm ben.
Kimileri konuşmayı yeni öğrenirken bir dil kurdum kendime daha alfabeyi tanımadan okuryazar oldum. Doğup büyüdüğüm yerlerin ve kıyısında büyüdüğüm o ırmağın ettiği oyunların koynunda yüzdüm çoğun; o yüzden bilemedim tehlike ne kırmızı ışık nerede... Dur duraksız geçtim insanlığın bütün duraklarını.
Bu kente ilk geldiğimde ayakları dolanan bir acemiydim belki. Belkisi fazla öyleydim evet. Ardımda gurbet yüzlü-su gibi bir oğlan bıraktım. Büyüdü bir fidan gibi benden uzakta. Sustum
Acının üzerine yürüdüm çoğun, boyumdan büyük laflar ettim
'ölümden bile korkmadı!' desinler diye; yazdıkça çoğaldım, yazdıkça çoğaldı düşmanlarım -İslam babanın dediği gibi- Sevdim, hamdım, yandım. Da-yandım ama gurbetin azaltan ağrısıyla bilenerek;
'azala çoğala yaşayacağız!' dedim sustum;
"Çocuktum cahildim bu dünyada!" Aşk gibi yazdım çoğun; gurbet yüzlü kadınlar sevdim-sevildim gurbet yüzlü adamlar gibi
Meyve kasalarının üzerinde de yattım, inşaatlarda boyacılık da yaptım. Soranlara;
"Akademi bitirmişim elim fırça tutar!" dedim. Yüksünmedim. Kıvrıldım kimileyin tinerci bebelerin yanına; sokak köpeklerinin karnındaki sıcaklığa. Kimseye haset etmedim, kimseyi küçümsemedim, kusurları örtmede gece gibi iyilikleri görmede gündüz gibi olmaya çalıştım; O büyük kırgınlık çağından geçmişlerin titizliğiyle; kimse kırılmasın istedim.
Sokaklarda aç yatıp aç kalkılan geceleri kovaladım son gençliğimin önüne katıp. Barlarda duman ve anason kokuları içinde tıngırdattım bağlamamı, sesimin en içli halleriyle
. Kaburgamın altın parçası için para biriktirdim ekmek kokusundan mahrum olmasın diye. Caddelerde sürünerek yürüdüğüm de oldu dimdik direndiğim de. İliklerime kadar işsiz de yaşadım en yüksek görevlerde de çalıştım.
Kitaplar yazdım, en güzel tuvallere en güzel biçimleri aktardım pentürün insafına sığınarak, okullarda çocukların yüzüne konuştum hayatı yanıma alarak... Yazdığımdan çok okudum mısraları altın harflerle döktüren ustaları...
Yüzlerce kitabı bıraktım ardımda okuyarak.
Sırf o bitip tüketen 'işgünü' çılgınlığına teslim olmayayım diye; hemi okudum yazdım hemi çizdim hemi çalıp söyledim bu dünyada. Onun için bu memleket beş numara lamba kederidir mısralarımda benim.
Geçmişte evime ekmek bile götürememek kederiyle geberip gidecekken bugün kafamın bütün aydınlığıyla döktürüyorum; kırıp dökenlere inat... Geçen gün ÜsküdarKadıköy vapurunda düşündüm bütün bunları ve kendi kendime söylendim;
İstanbul bana güzel olacaktı elbet...