"21 Mart 1973. Ölüm tarihinde bu yazıyor 'aşığın'; Aşık Veysel'in; Şarkışla'nın Sivrialan Köyü'nde doğdu. Asıl adı Veysel Şatıroğlu. 7 yaşında yakalandığı çiçek hastalığından dolayı bir gözünü, daha sonra az gören öteki gözünü yitirdi. Evlerine sürekli olarak gelen aşıklardan dolayı türküyle ve bağlamayla ilgilendiğini gören babasının aldığı bağlama Veysel'in yaşamına eşlik etti. İlk bağlama derslerini de babasının arkadaşı Çamşıhılı Ali'den aldı. Yunus, Karacaoğlan, Dertli, Erzurumlu Emrah gibi aşıklardan etkilendi ve türkülerinde onlarla olan duygu yakınlığını yansıttı. Hikayesi bu kadar 'aşığın!'
Bir saz meclisinde sorarlar Veysel'e; Aşık diğerleri bağlamanın her tarafıyla oynuyor elleri, kolları durmuyor. Sen bir yerini tutmuşsun bırakmıyorsun üstelik de hep oradan gidiyorsun; 'Eee' demiş Aşık Veysel;
'Ben doğru yeri buldum bırakmıyorum. Diğerleri hâlâ orayı arıyor.' Bir dost ortamında yenilir, içilir sonra da derin derin susulur. Herkes Aşık'ın döktüreceği anı beklemektedir. Bir süre sessizliği dinleyen aşık kendisine düşeni anlar ve oğluna seslenir;
"Kara libasından çıkar da ver oğlumu. Biz yedik içtik o ölecek acından!" Yine bulunduğu bir toplantıda, saz çalıp türkü söylerken, gürültü çoğalınca; bağlama çalmaya ara vererek, kulağına yaklaştırıp, onu dinler gibi yaparak:
- Bu gürültü sazın içinden mi geliyor ne? diyerek; gürültü edenleri kibarca uyarır.
Şık, konuşması sırasında, yeri geldiğinde bazen,
"Körün önünden öte dur, asa sallar sana vurur" diye takılır; bazen de
"İki gözüm kör olsun" diye yemin ederdi.
Son günlerinde, hastalığı sırasında çevre köylerden ziyaretinde gelenler çoğalmıştı.
Bu günlerde ziyaretine gelen bir kadın, yüksek sesle, hastalığı konusunda sorular sormaya başladı. Aşık da aynı şekilde sorularını yanıtlıyordu. Bu duruma bir hayli kızmıştı. Dayanamadı, sonunda,
"Körüm ya, sağır da sanıyorlar" diye açıkladı.
Bir tarihte konser için, otobüsle Amasya'ya gitmektedirler. Yanında Kul Ahmet oturmaktadır. Ferhat'la Şirin söylencesindeki dağın önünden geçerlerken, Kul Ahmet, Aşık Veysel'e dönerek, biraz da alaycı bir şekilde:
Şık, Ferhat'ın, Şirin için yardığı kayaların önünden geçiyoruz, görüyor musun? diye takılınca, şık Veysel'in yanıtı nettir:
- Kör değilim, Kul Ahmet, tabii görüyom!
Bunlar da ilk paragrafa girmeyenler. Son günlerde etrafımda o kadar çok aynı soruları soran Kul Ahmet'ler oldu ki, o kadar çok yukarıda yazdığım durumları yaşadım ki 'aşığı' anmadan edemedim.
'Aşık; Büyüksün!' dedim içimden;
'Büyüksün!'