Her gün vapura binerek geliyorum işime. Penceremden yokluyorum havayı. Tozu dumana katıyordu geçen gün. Baş ağrısı var ortamda. Tazeler, yeni yetmeler, geçkinler ve kediler doluşmuştur şimdi iskeleye, diye geçiriyorum içimden. Bütün yolculuklar sınırlı bir zaman dilimi için ama o sınırın içinde neler var neler... Kadıköy-Beşiktaş vapurundayım. Eşek poyrazı iliklerimizi yokluyor. Vapurun dış kısmındayım. Üşüdüm çok. Geçtim içeri. Portakal suyu ve simit satıyor çocuklar. Şimdilerde bir iki kez bağırarak yaptıklarına şahit oldum bu satışı. Hoş olmuyor. Eski zerafetini anımsadım vapurların.
HATIRLADIKLARIM Hatırladığım; anlatılanlar aslında. Bunları yaşayanlarla aramızda kocaman bir 30 yaş ormanı var. Benim 45'imde olduğum düşünülürse...
Anlatılan o ki vapura binen yolcuların nasıl kahve içeceğini bilirlermiş tertemiz, bembeyaz önlüklü garsonlar. Çoğaldık ki sormayın. Değil nasıl kahve içeceğini bilmek birbirinin yüzüne bile bakmıyor insanlar. Tamam bakmasınlar. Herkesin yüzü birbirinin kuyusu çünkü. Tamam bakıyorlar ama boş boş. Kimsenin kimseye selam verdiği, 'Günaydın' dediği, selamlaştığı yok. Dedim ya herkesin yüzü birbirine kuyu gibi...
E öğle üzeri bunları düşünürken bizim gazetenin olduğu yerin hemen yanıbaşında bir lokantada bulduk kendimizi. Tam esnafın eskisi gibi olmadığından, artık o beyefendi ilişkilerin yaşanmadığından dem vuruyorduk ki; bir arkadaşımız önce bir 'Hoşgeldiniz' dedi bize güleç yüzüyle. Ben böyle güzel gülen bir esmer görmedim.
Tam mönüyü isteyeceğiz şöyle dedi; "Bi dakka abi ben yaptırayım size ne lazımsa!" Şaşırdım; 'Nası yani? Ne biliyorsun ki ne isteyeceğimizi?' dememizi beklemedin donattı masayı. Ben böyle mükellef bir sofra görmedim yakın zamanda... Mükellef sofralar dostun dosta yazdığı mektup gibidir çoğu zaman. Bir şey daha var aklımda; "Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat!" Tamam yeme içme işine takılmayalım. Bunu herkes yapıyor. Biz neler gördük onu anlatalım.
KAHVE BAHANE Ortam çok kalabalık ama şu ihtimama, şu titizliğe, şu özene bakın. Her masaya uğrayışında sohbet muhabbet... Yemek mi yedik, mektup mu yazdık belli değil... Ne demişler; "Gönül ne kahve ister ne kahvehane / gönül hep dost istermiş kahve bahane..."
İnsanın insana en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda; benimki gibi dar bir zamanda, insan insan konuşmayı özlediğıimiz bir zamanda...
Murat; güzel kardeşim benim; en şık çocuğu esmerlerin... Seni bu işle görevlendiren dükkan sahibi en doğru işi yapmış. Dilerim senin gibi esnaflar çoğalır. İnsan, insan karıştığımız şu dünya selinde tutunacak bir el bulmuş oluruz...