Yaşamın ilkbaharında gülüşler tomurcuklanır çocuk yüzlerde. Dünya halleri ne yana sapsa, yıkılsa, onların keyfi, sevinci orta direk gibi dimdik durur yıkılmaz, yalpalanmaz.
Koşulsuz arkadaşlıkların, tarifsiz coşkuların doludizgin uçan taylarıdır onlar.
SİHİRLİ DEĞNEK Bu minik çağlarında kimileyin oyunların, seksek, körebe, saklambaçların ebesi, yakalayanı, tutanı olur gülüşürler ağız dolusu. Kimileyin bir dal parçasını sihirli değnek edercesine oyuncaklara, renkli alem kapıları açan anahtarlara dönüştürürler.
Hayalleri öylesine kanatlı, düşünceleri öylesine çok katlıdır ki tılsımlı bir gezegenin avuca sığmaz bireyleri olarak koşar, karışır, kalabalıklaşır,
çocuk milleti oluverirler.
YORGUN VE YASLI Aradan bin yıl geçmiş gibi olur sonunda. Yaşanıp tüketilmiş
50-60 sene yorgun, yaslı ve yaşlı olanlara
bin yıl gibi gelir çünkü. Bir zamanlar sokaklarda, ev köşelerinde, okul bahçeleri, kırlar, çayırlarda kelebek olmuş o evlatlar büyümüş, büyümüş, büyümüş çoktaaan ihtiyarlığa ulaşmıştır.
Dünya dertlerini çözmeye elde, dilde, bedende derman kalmamıştır ki. Halden, durumdan, kederden anlayan tek kişi yoktur artık çevrede. Oğullar, kızlar, torunlar bile bir arpa boyu öteden 100 mil uzaktalığın timsalidir şimdi.
KEDER PORTRELERİ Kurumuş yapraklar kadar ince, hassas ve yaşlı eller, her çizgisinde tonla keder yüklü yüz çizgilerini ovalar durur, hatır sorar adeta. Sonra aynı eller dertli başlara gider. Fersiz gözlere en kabadayı ressamın çizemeyeceği ustalıkta
"elem portreleri" hücum eder.
KAYBOLUŞLAR... Yani dünya yine berdevam hallerde bir tuhaf değirmendir.
Üretir döner, öğretir döner, öğütür döner... Sonra yeni ilkbaharlar, yeni tomurcuklar, yeni çocuk gülüşleri. Sonra, sonra yine sonra, yine
yok oluşlar, kayboluşlar...