Gerek okullar, gerekse ailelerin en çok üstünde durduğu ders matematiktir. Çoğu zaman, öğrencinin başarısını matematik dersiyle ölçeriz. Toplum olarak, bizim için bu denli önemli olmasına rağmen, hala matematikte niçin geriyiz? 2003'den beri uluslararası bir ölçü olarak kabul edilen PISA sınav değerlendirmelerinde, 60'a yakın ülke arasında hep gerilerdeyiz.
Eğer Einstein'in dediği gibi, "Matematik aklın kendisi" ise vay halimize!
***
Acaba biz yanlış program mı izliyoruz desek, değil. Bu konuda ileri ülkelerin izlediği programlardan hiçbir eksiğimiz yok, hatta bazen bizim ileri olduğumuz bile söylenebilir. Konular, formüller aynı. Fark işleniş biçiminde.
Biz çok eski yöntemlerde kaldık. Onlar gelişmelere ayak uyduruyorlar. Öğretmenlerini bu doğrultuda eğitebiliyorlar.
Gerçi, Milli Eğitim Bakanlığı durumun farkına vararak 2005 yılından itibaren "Matematik öğrenme programı"nı konstrüktivist yaklaşıma dayandırmıştı. Ama sorun daha temelde, öğretmen fakültelerinin yetersizliğinde görülüyor.
***
Eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Galip Karagözoğlu yaptığı araştırmada, Türkiye'de toplam 69 eğitim fakültesinde, 150 öğrenciye bir eğitim görevlisi düştüğünü belirlemiş. Pek çok eğitim fakültesinde de profesör ve doçent düzeyinde eğitim görevlisi bulunmadığını...
Profesör demek, doçent demek, vizyon sahibi hoca demektir. Dünyayı, gelişmeleri takip eder, yenilikleri izler, öğrencilerini aydınlatır.
Bunlar olmayınca mevcut öğretmenler ne yapsın?
Önce öğretmeni çağın gerektirdiği olanaklarda yetiştirmeliyiz. Sonra iyi alt yapı alabilmiş öğretmenin bilgilerini yenileyecek, geliştirecek seminerler vermeliyiz.
Şimdi, ileri ülkelerin öğretme biçimine geri dönelim.
***
Bunun en güzel örneği Avrupa Kent State Koleji'nde yaşanıyor. Amerika'daki Kent State Üniversitesi ile Avrupa Eğitim Vakfı'nın işbirliğiyle kurulan, bu okulda 3 yıldır, matematiksel düşünce eğitimi veriliyor. Erken yaşta matematik eğitimi uzmanı olan, Kent State Üniversitesi öğretim görevlileri Prof. Dr. J. David Keller ve Prof. Dr. Genevieve A. Davis, her yıl İstanbul'a gelerek öğretmenlere matematik öğretme yöntemleri üzerine dersler veriyor. Geri dönüşümleri öğrenciler üzerinden izliyorlar. Bu konuyla ilgili "Exploring Science and Mathematics in a Child's World" kitabının yazarı da olan konuk öğretim görevlileri, "Matematik eğitimi, çocukla naturel doğa arasında ilişki kurarak başlamalı" diyorlar. Nedeni ise açık, formüller, denklemler ezberden uçup gidebilir. Doğadaki nesnelerle ilişkilendirilirse, akılda kalıcı olur.
İşte işin sırrı bu. Ezberden uzak, görsellerle akıllara kazımak.
Matematik tanımlama, analiz, sentez, girişimçilik, karar verme vb. gibi becerilerin bilimidir. Görülüyor ki eğitimin de temel taşıdır. Bu önemli dersi, korkulu rüya olmaktan kurtarıp, zevkli hale getirmekle çok şey değiştirebileceğimize inanıyorum.