Van'da bir program çekimi için koşuşturma içindeydim. Bir ara kentin ana caddesinde bir kalabalık, bir hareketlilik oldu. "Gazeteciradarlarımızı" oraya tutunca gördük ki korumalar, insan yığınları ve alkışlar arasında Bakan Bey yürüyor. Önüne çıkıp "Merhaba" dedik. Babatoprağında çekim yaptığımızı görünce sevindi. Bir müsait yerde çay içmeye davet etti bizi.
KARMAKARIŞIK Oturduk, hem çay yudumlamaya hem de muhabbete başladık. İşte ol hikaye o anda döküldü ağzından Bakan'ın. Dedi ki: Daha 2. sınıf öğrencisi küçücük bir çocuktum. O zaman berbere gitmek nerede, tıraş parası bulmak nerede? Saçımız başımız karmakarışık, uzun, savruk. Öğretmenimiz, bu duruma çok fazla seyirci kalmaz, tıraşmakinesielinde girerdi sınıfa. Bizi teker teker yanına çağırır, sınıfın ortasında yanansobanınkenarında, ne kadar becerebilirse saçlarımızı tıraş ederdi. Acemi olduğundan çok defa ayar tutturamaz, yol gibi izler bıraktığı da olurdu. Yine bir gün "tıraş zamanı" olduğunu ilan etti öğretmenimiz. Oturma düzenimize göre birer birer yanına çağırıyordu bizi. Nihayet sıra bana da geldi. Şöyle ensemdenbaşladı,kenarlaradoğrukesipkısalttı. Boşta duran elini başımın arkasına koyup yaslanmamı istemişti. Yumuşakbirmindergibi geldiydi bana öğretmenimin eli. Sobanınsıcağıdavurunca ben yavaşça kendimden geçip uykuyadalmışım.
'HERKESGÜLÜYORDU' O; yüzümü, gözlerimi görmediği için farkında değil uyukladığımın. Elini birdenbire çekince ben küüüt diye yere düşüp boylu boyunca uzanmıştım. Gözlerimi açtığımda bütün sınıfın güldüğünü, öğretmenimin ise biryerimebirşeyoldukaygısıylanasıldaendişelibaktığını gördüm. O bakışlarında babamın, annemin şefkatini sezdim çocuk halimle bile. Aslında herkes için durum böyle. Özellikle de ilkokul öğretmenlerimiz ailemizin bir parçası gibi değil mi?