Günlerden bir gündü. Bölgeye yaptığım gezide 2 orakçıyla tanışmıştım.
Orakçı... Köyünden, mezrasından "
işe çıkıp" tüm hasat mevsimi boyunca yollar tepip, ekinlik arayıp, el tarlasında boğaz tokluğuna orak sallayan adamlar yani. Ama ben onları tarlada değil bir cami duvarına yaslanmış bekleşirken gördüm. Öyle içten selam verdiler ki, konuşmak da farz oldu. Sıkıntılı göründüklerini, böyle mahzun oluşlarının sebebini sordum. Önce sıkılıp, utanır olup, sonradan açıldılar.
EKİN BİÇİMİ Birinin dili daha tatlı. Hızlı hızlı konuşuyor ama hoş anlatıyor dedim ya. Mesela diyor ki; "Köylerde ekin biçimi ve harman sonunda törenler yapılır benim abim. Kurtuncalık töreni deriz bunlara. Ekin biçerken, biçen kişilerin şöyle bir giriş çıkışta biçtikleri alana da hon adını takarız. Böyle çalışanlara, yani bizlere, ekibin de başını çekiyorsak şayet, mueddin der bura insanı. Haa bi de Allah vekil söylemeli ki orak zamanı zengin ve fakir arasında fark kalkar çalışmak bakımından. Bir var ki zengin kendi tarlasında orak biçer, fakir ise ya tarlası olana ırgat gider ya da mevsimlik çırak olarak çalışır benim abim.
ÖRF ADET İCABI "İşte o ekinler biçilip bitirilmeden önce birkaç destelik yer kalır. Hon kesilirken başta duran kişi, yani mueddinler, örf adet icabı deyişler okurdu tarla içinde. İşte biz mueddindik evveli zamanlarda ya. İşin, ekinin bol olduğu devirlerde bizdeki keyif kimselerde yoktu tallahi ya. Ben çok deyiş bilirim diye heep ben okurdum o deyişleri.
OKU BAKAYIM Serde folklorculuk olsun da ben bu arkadaşa birkaç dize okutmayayım olur mu? Rica ettim kırmadı. Okudu;
"Ekenler biçer konanlar göçer / Cennetin kapısın cömertler açar / Verelim Muhammed'e salavat. / Sıra sıra söğütler birbirini öğütler / Tarlada hon deren yiğit babayiğitler / Verelim Muhammed'e salavat..." "Salavatlardan sonra yerde kalmış en son buğday destesinin sapını havaya havaya savurur tarlaya serperdik. Serperdik ki
kurdun kuşun ya da Hızır atının payı çıka. Bir de evlerden
kömbe gelirdi. İçli köfte, yağlı ekmek gelirdi. Güle oynaya yer,
orağımızı ekin sahibinin önüne koyar,
bahşişimizi alır, bütün
honcular arasında
pay ederdik. Şimdi
ağzımıza pay verdi bu işsizlik. Son çıkışta
17 gün gurbet gezdik, tek kol orak sallayamadık. Geldik buraya yaslandık, naçar halde bekleşiriz. Sen de diyorsun ki
'suratınız asık'. Nasıl asılmasın ki
a benim abim?.."