Son haftalarda sinemalarda art arda yaşadığım hayal kırıklıklarından sonra "Banka İşi" filmi ilaç gibi geldi. Hele hele bir de bu şahane filmi "İhtiyarlara Yer Yok" gibi sıkıcı ve nefretlik bir filmin ardından seyredince. "Banka İşi" gerilimin entrikanın ve skandalın bol olduğu heyecanla izleyecenek bir film. Filmin güzel yanlarından birisi de 35 yıl önce Londra'da meydana gelen gerçek bir olaydan esinlenmiş olması.
Telsiz Soygunu Eylül 1971'de, Robert Rowland adında amatör bir telsiz kullanıcısı, Londra'da bir soygun olduğunu söyleyerek Scotland Yard'ı harekete geçirir. Polis ihbarı ciddiye alıncaya kadar hırsızlar, bir bankanın kasasına tünel kazarak girer ve milyonlarca sterlin nakit para ve mücevherin bulunduğu kasaları yağmalar. Soygun sadece birkaç gün manşetlerde kalır ve sonra Birleşik Krallık hükümetinin basına "D Uyarı"sı yaparak susturmasıyla ortadan kalkar. Çünkü kasalarda kraliyet ailesiyle bağlantılı belgeler bulunmaktadır.
Telsizler, kazmalar, kürekler, levyeler, tüneller, kaynak makinesiyle banka kasalarını patlatmalar... Kısaca bu teknolojiden nasibini almamış eski usul bir soygun.
İngiltere tarihinin en büyük hırsızlık olayına imza atanlar profesyonel suçlular değil tamamı amatörlerden oluşan bir grup. Hikayeyi de en cazip kılan unsurların başında öncelikle bu geliyor.
1970'lerin başlarında İngiltere hâlâ 1960'lardan gelen alışkanlıklara sahipti. Kraliyet Ailesi ve aristokratlar dokunulmazlarını koruyor, grevler muhafazakar hükümeti zorluyor, İrlanda baş ağrısı olmaya devam ediyordu. Çiçek çocukları ve onların estirdiği özgürlük rüzgarını unutmamak gerekiyor. Dönemin Londra'sı işte böyle bir tablo çiziyor. Filmin adının banka soygunu olduğuna bakmayın. Çünkü bu "Banka İşi"nin de içinde bir iş bulunuyor. Bizim amatör hırsızlar kasaları açıp da para ve mücevherlere ulaştıklarında nasıl bir oyuna geldiklerini anlıyor. Asıl hedef tek bir kasa ve onun içinde bulunanlar. Eee ne de olsa paparazziler o devirde de aynı.
İşin içinde teknoloji olmayınca filmin yükü iyi bir hikayeye ve başarıyla yaratılmış karakterlere kalıyor. "Banka İşi" bu 2 özelliği de göz dolduruyor. Kasaların açılmasına kadar sadece bir soygun filmi olan "Banka İşi" güzel bir çalımla temposunu artıyor ve son kareye kadar hikayeyi izletiyor. Filmdeki karakterlerin her biri inandırıcı. Başroldeki Jason Statham'ın canlandırdığı Terry örneğin. Eski aşkı Martine, karısı ve çocukları üçgeninde kalacak kadar romantik birisi. Yani bir nevi mahallemizin delikanlısı. Diğer önemli bir rol olan Martine de Terry kadar inandırıcı. Eski bir model olan Martine zengin sevgilisinin ısrarı üzerine bu olaya giriyor ve eski sevgilisi Terry ile kendisini soygun yaparken buluyor. Martine'nin gerçek yüzü kasalar açıldığında ortaya çıkıyor.
Daha önce "Transporter", "İtalyan İşi" gibi filmlerde oynayan Jason Statham ve "Klimt", "Enigma" gibi filmlerde oyunculuğunu kanıtlayan Saffron Burrows başta olmak üzere tüm oyuncular üzerlerine düşeni yerine getiriyorlar.
Bugünlerde "9" numaralı müşteri olarak koltuğundan olan New York Valisi ve pornografik görüntüler nedeniyle şantaja maruz kalan 1970'li yıllardaki İngiliz parlementerler... Film bu açıdan da enteresan. Son haftaların en heyecanlı filmi olan "Banka İşi"ni kaçırmayın.