İçimden kaçıp giden sözcükler Sümbülüm... Çok hoşlanmadığını bile bile sana böyle hitap edeceğim. Biliyorsun dik başlıyımdır. Senden sonra kötü huylarımda bir değişiklik yok. Hâlâ dik başlıyım. Hâlâ çekilmezim. Hâlâ beni senden başka seven yok. Şu son söylediğimin, senin yüreğinde geçerliliğini sürdürüp sürdürmediğini doğrusu bilmiyorum. Ama dik başlıyım ya, değiştirmeye niyetim yok sözlerimi. O anlaşılmaz inadımı, dimdik ayakta tutmayı sürdürüyorum anlayacağın. Sana hâlâ sümbülüm diyorum arkandan, yanımdaymışsın gibi. Ve söylemeye devam edeceğim. Ancak her söyleyişimde biraz daha duyulmaz oluyor 'Sümbülüm' hitabım. Sana benziyor yani, her söyleyişimde biraz daha kayboluyor. İçimden başka yerlere doğru kaçıp gidiyor. Hiç sözcükler insanın içinden, başka yerlere doğru, kaçıp giderler mi diye sorma. Giderler... Örnek mi istiyorsun; benim içimden, senden sonra kaçıp gidenleri sıralayayım o halde... Sümbülüm... Çok mutluyum. Gülücükler saçıyorum. Ruhum. Bir kere daha öpeyim mi? Hepsi teker teker içimden kaçıp gittiler. Ben artık bu kelimelerin ne anlam ifade ettiklerini bilmiyorum. Sadece 'Sümbülüm' diğerleri gibi hemen terk etmedi beni. O yavaş yavaş içimi acıta acıta beni bitire bitire gidiyor. Her seferinde biraz daha duyulmaz kılarak kendini. Şimdi onun da diğerleri gibi, beni tastamam terk etmesini bekliyorum. Asker yolugözler gibi gün sayıyorum bitirmesi için gidişini. O da gidince, belki içimi hortum gibi çeken acılarımın, biraz felah bulacağını düşünüyorum. Belki o zaman, 'Sümbülüm' denildiğinde, içimdeki fırtına diner ve ben seni unutabilirim. Bunlar varsayım elbette, belki de benim azalış sandığım, zamanla bitecek bir şey değildir. Şimdi; benimle birlikteyken, bana yaşattığın mutlulukları düşünüyorum da Bundan daha az sancılı çıkıp gitseydin içimden, kendimden utanırdım. Beni kendimden nefret ettirmediğin için teşekkürler 'sümbülüm'... Her söylenişinde, biraz daha duyulmaz olan, ancak anlamını içimdeki acıyla tamamlayan o söz, aslında eksildiği yerden başka bir şeyle tamamlanıyor. 'Sümbülüm' nidası duyulmaz oluyor, ama o nispette acı vericiliğini artırıyor. İnatçıyım ya, hâlâ sana karşı bir zafer kazanmak hevesiyle, bahane üstüne bahane uydurmaya çalışıyorum. Sen gittin ve ben öldüm aslında! Hepsi bu. İnsan; ruhunu, bir başkasının gidişinin ardından, ona yollamışsa nasıl yaşayabilir? Sen gittin ve giderken yüreğimi de ardından koşturarak, uzaklaştırdın benden. Buna rağmen ben hâlâ yaşamaktan, acı çekmekten, beni yavaş yavaş terk eden kelimelerden bahsediyorum. Sen yanımdayken de, böyle miydim? Evetse; hak ediyorum demektir, bunca acıyı. Senin gidişinin, bende bıraktığı acıdan öte bir anlamı var demektir. Sen gittin ve ben öldüm yerine, sen gittin ve ben gidişinle kendimi astım demektir. Ölümlerin en kaypağı intihardır. İntiharların en berbatı, ruhundan asmasıdır insanın kendisini. Ve bunların da en fecisi, intihara ölüm süsü vermeye çalışmasıdır acizin. Bütün bunlardan sonra insanın kendisiyle bile konuşabilmesi olanaksız. Bir intiharın ardından pazarlık yapılamaz. Yaşamına son vermeden önce insan, tüm bunların farkına varmalı. İçimden kaçıp giden sözcüklere bakıyorum... Hızla çoğalıyorlar! Birleşin yanından kaçışır gibi... Hızla yanımdan uzaklaşıyorlar.