Sevişmek
Son dönem ilişkilerinin sihirli cümlesi 'sevişmek' oldu. Kelime tüm işlevleriyle anlamını buluyorsa ilişki var, yoksa yok! Hani Shakespeare, "olmak ya da olmamak bütün mesele bu!" diyor ya, sanki bütün mesele 'sevişmek' oldu çıktı. Beraber olmak konusunu ilkesel olarak kafalarında kuran kadın ve erkek, sevmek yerine sevişmeyi tercih ediyor. "Önce sevişelim Nalan! Bilahare gerekirse severiz birbirimizi!" Garip olan sevişmek değil, sıralama aslında. Durup dururken kendimi, yaşını başını almış biri gibi göstermek istemem ama benim ilk gençlik dönemimde bırakınız sevişmeyi, yanıp tutuştuğunuz kızın elini tutmak için altı ay aralıksız plan kurmanız ve mesai yapmanız gerekirdi. Yeni dünya düzenine ayak uyduran aşk, bu konsepte göre ilişki olarak anılıyor ve ilk akşam yemeğinin ardından sevişme ritüeliyle kendini var ediyor. Sonra mı ne oluyor? Kısa, hızlı, eğlenceli bir başlangıcın ardından, kandırılmışlık hissinin ağır bastığı bir terk edilme hali! Acı duymak bile mümkün değil. Neyi yitirdiğinizin farkına varacak kadar bile tanımadığınız birisi tarafından terk ediliyorsunuz. İşte hepsi bu! Sizi, aşağı yukarı bir ay önce tanıştığınız, ilk gece seviştiğiniz, bolca gülüp eğlendiğiniz birisi terk etmiş oluyor. Bunun neresinde aşk? Anahtar kelime olan 'sevişmeyi' alın bir kenara, maça gittiğiniz arkadaşınızdan daha özel yaşadığınız ne var? Bir de son zamanların çok gözde bir tanımlaması var; 'sevgi insanı'! Hayatının her noktasını sevginin ve aşkın doldurduğunu sandığınız bu tiplerin en belirgin özelliği, çok sayıda ilişkiyi en kısa zamanda yaşayabilmeleri aslında. Sevgi insanı deyince, en kısa sürede en çok sevişebilen adam ya da kadını anlıyoruz. O zaman bunlara neden 'sevişme insanı' demiyoruz? Hala ayıp denen bir şey var da, o yüzden olsa gerek! Hâlâ aşkın üzerine titreyen gerçek ruhlar aramızdan tamamen ayrılmadı da, o yüzden olsa gerek. Düşünsenize, her taraf sevgi insanlarıyla dolu olsa, ne kadar çekilmez olurdu hayat!