Küçük erkekler büyük kadınlar
Son zamanlarda kimi zengin ya da ünlü kadınların oynadıkları, tehlikeli şehvet oyununun bizi sürüklediği çukurun farkındasınızdır umarım. Bu ünlü, zengin, şımarık kadınlar, kendilerinden çok küçük erkekleri adeta zevk köleleri haline getirerek alıkoyuyorlar. Hem de köleliğin yasaklamasından yüzyıllar sonra. Buradan erkeklere sütten çıkmış ak kaşık muamelesi yapacağım sanılmasın. Asıl suçlu erkeklerdir! Kadınların şimdi yapmaya çalıştıklarını erkekler yüzyıllardır yapıyorlar. Ben aşkın her türlü engelin ötesinde yaşandığına inanırım, yani benim için önemli olan yaş farkı değil, muamele şeklidir. Bu kadınlar kendilerinden küçük erkekleri alıkoymasalar, aşık olsalar hiç problem yok. Nitekim böyle ilişkiler, evlilikler sessiz sedasız yürüyüp gidiyor. İşin içine çıkar girince aşk çıkıyor, tabiat boşluk kaldırmadığından aşkın yerini mide bulantısını andıran medya dedikoduları alıyor. Biz onları gururla el ele dolaşırken ya da yaşça büyük olan kadını yanaşmasını öven konuşmalar yaparken, yetmezse ateşli bir öpücüğü, delikanlının dudaklarına kondururken görüyoruz. Bu oyun toplumun normalini uç noktalara taşıyor ve derin toplumsal çatlaklara yol açıyor. Ahlak bekçiliğinden nefret ederim ama bu böyle! Toplumsal algılarımız nasıl oluyorsa benzer şeylere değişik refleksler veriyor. Mesela mı? Sigarayı lanetleyen toplum, içkiye nasıl da anlayışlı davranıyor. Tek bir sigara hatta yeni çıkan elektronik sigarayı bile asla dudaklarına yanaştırma diyen kamuoyu, içkiyi birazcık azaltmayı telkin ediyor. Sigara akciğer kanseri yapıyorsa, içki siroza neden olmuyor mu? Bu anlaşılmaz çifte standart, her yandan sarıyor bizi ve maalesef birbirimizi sevmek dediğimiz kutsal içgüdüyü bile paramparça edebiliyor. Feminizm diye başlayıp, pozitif ayrımcılığa varan süreçte; bir miktar ayrıcalıklı kadın oluşturmanın ötesinde maalesef gelinen nokta yok. Bu ayrıcalıklı kadınlar, hayatı keyiflerince yaşayabilecekleri bütün imtiyazlara sahip olurken, diğer kadınlar dayak yemeğe ve taciz edilmeye devam ediyorlar. Takvim'in üçüncü sayfasındaki ufacık bir haber, bir vesile kendilerini güçlü sananların nasıl aymazlıklar yapabildiğini çok net ortaya koyuyor. Bunu bir örnek olduğu için yazıyorum, yoksa böyle tonla şey oluyor her gün. Haber bir Kaymakam'ın, biri eski diğeri mevcut sekreterlerine yolladığı 'cinsel saldırı ve cinsel taciz' içeren telefon mesajlarını içeriyor. "Tenini ve saçlarının kokusunu özledim." Nasıl da masum, aşk kokan sözcükler değil mi? Gönderdiğiniz kişi bunu özlemle bekliyorsa evet! Değilse ciddi bir insanlık suçu. Toplumun birbirini sevme içgüdüsünü, kimsenin törpülemeye hakkı yok. Ne tarih boyunca yaptıkları dolayısıyla erkeklere kinlenen; ünlü, zengin, şımarık kadınların, ne de kendilerinde güç vehmedip kadınları insan olarak görmeyen erkeklerin. Bütün bunları abartılı bulanlar ya da gerçek dışı sananlar, hatta saçmaladığımı düşünenler olabilir. Onlara kendi hayal alemlerinde mutluluklar diliyorum. Ancak her sabah, günü nasıl bitirecekleri endişesiyle güne başlayan kadınlarımızın sayısının ne kadar çok olduğu gerçeğini değiştiremiyor bu mutlu azınlığın varsayımları. Patronları tarafından türlü vaatlerle kandırılmaya çalışılan çaresiz kadınlar sadece dizilerde değil, ya da aileleri tarafından gadre uğratılan kadınlar televizyonların öğleden sonra kuşaklarında yaşamıyorlar, onlar hayatın tam ortasındalar. O halde sorulmamalı mı; bu pozitif ayrımcılık masalı kime ve ne işe yarıyor?