Laf ziyanlığı
Rahmetli Abdi İpekçi ilk Genel Yayın Müdürümdü. Ara sıra biz çaylakları yazı işleri salonuna çağırır yarı fırça-yarı ders yapardı. En gıcık olduğu şeyden söz ederken derdi ki, "Güzel bir haber güzel bir yemek gibidir. Yemek güzelse sosunu fazla koymaya gerek yok. Güzel olmayan bir yemeği de sos basarak güzel göstermeye hakkımız yok"
NE ALAKA Star spikeri maçı anlatırken biraz da merhum İpekçi'yi andım. İnter-Fener maçının ölüsü bile çıtayı geçerdi nefasette. Ama anlatıcı kardeşimiz sos niyetine öyle bol laf ziyanlığı yaptı ki ne konsantre kaldı bizde ne ilgi alaka. Maçın ana damarından geçen kan diyeceğimiz öyle detaylar vardı ki, kardeşimiz bunları anlatmak yerine ığdısının dığdısına pirim verip safsatalarla doldurdu beynimizi. Yanında koskoca Mustafa Denizli duruyor, spiker ona ve bize güya bilgi aktarıp diyor ki; - Hocam tercümanıyla konuştum - Kimin - Zico'nun - !!!!! - Zico ne demekmiş biliyor musunuz? - Yooo - Bir bağlaçmış Zico sözcüğü - Nasıl yani? - Cık, cik anlamına - !!!!!! - Yani Artur'un yanına Zico gelince - Eeee? - Arturcuk oluyormuş.
SEN DE Mİ BRÜTÜS Gördünüz mü detayı? İnsanın şöyle diyesi geliyor. Kardeşim o ilk golü Edu aracılığıyla biz kendi kalemize mi attık yoksa son vuran Cruz muydu? Tek kelime ettin mi bununla ilgili. Allah'tan şöyle bir muhabbet geçmedi diyor başka da bir şey demiyorum. - Kalede kim duruyor? - Jül Sezar - !!!!!! - Niye şaştın Mustafa hocam? - Jül Sezar Romalı değil miydi, ne işi var Milano'da? - Nasıl yani? - Tarih bilinci yok mu sende birader? Sezar, Oktavyus, Bürütüs alayı Romalı bunların - Abi bu Sezar o Sezar değil. Zaten bunların çoğu İtalyan da değil
ÇALAKALEM Şimdi Tunç müdür sitem edecek yine. Abi maçı yazmamışsın diyecek. Ama el insaf be müdürüm, yayıncı kuruluşun milyonlara maç nakleden adamı maçtan ne kadar söz etti ki ben gibi sefil bir çalakalem maçı anlatsın.