Yaralı kuşlar
Ihlamur ağacı kokardı İstanbul, hep özlemini çektiğim 70'li yıllar... İnsanlar dostça bakardı birbirine. Ermeniler, Rumlar komşuluğun pırlanta taşları... Niko Usta, Mıgırdiç Amca... Ramazan günlerinde oruç açarken bile, "Hamd olsun" derdik... "Böyle komşularımız var!" O dostlukların masum kokusu hâlâ durur. Ihlamur kokmasa da İstanbul...
***
Sokaklara çıkmanın en erken saatinde, bu insanlar olurdu. Onlar çocukların öğretmeni olurdu, hayat işçiliğinde. Onlar sır da saklardı, masum suçluyu da... Üniversiteye başladığım yıl, işe başladığım ilk gün sigortamı yapan patronum, Ermeni'ydi. "Koko Usta." Odamda Nubar Terziyan'ın bir cenazede çektiğim fotoğrafı asılıdır. Şişli Camii'nde saf tutan cemaate sygısızlık olmasın diye tek başına saf tutarken.
***
Birbirimize uzaktan bakmayı öğreten düzen, sonrasında birbirimizi kırdırmayı da öğretti. Şimdi ağzı kan kokan bir çağın kurbanlarıyız. Düşmanlık endüstrisi ellerini ovuşturuyor, masum insanları sırtından vuran kahramanlarıyla! Oysa batan ekonomileri, savaş duygusundan başka şeyler ayakta tutmalıydı. Çünkü düşmanlıktan daha berbat bir hastalık yoktur. İnsanlar bir gün sevgisizlikten ölecekler. Nefret hummasından!
***
Şimdi ahali yangın seyrinde, mahalle dedikodu derdinde. Sizleri bilmem ama ben hâlâ hissediyorum, burnumda tüten o ıhlamur kokusunu. Olur da, o sihirli günler belki gelir diye. Siyah-beyaz güzelliklerde, keşke maziye kesilseydi biletler. Oysa hangi yaralı kuş dönmüş ki geriye.