Arap kızları gibi
İlkokul sıralarında beyaz tebeşir atardık kara tahtalara, adına yaramazlık denilirdi de, aslında ilk başkaldırışıydı çocukluğumuzun. Süt tozuyla kandırıldığımızı bildiğimiz içindir ki, "süt çocuklarına" gıcıktık. Sistem açıktı, zenginler acıkınca yoksulları yerdi. Ülkenin başı sıkışınca ihtilale giderdi. Ne gariptir ki, demokrasi diye inleyenler, Hasan Mutlucan'ın türkülerini dinlemeye de bayılırdı.
***
Aşklar siyah beyazdı da, hayranlık uyandıran bir rengi vardı gazeteciliğin. Temiz bir Türkçe'yle karnı doyan gazetecilerin, pahalı şaraplarla, lüks ciplerle tanışmasından sonradır ülkenin bozulması. Züppelik, halk adamlığını alt ettiği içindir ki, patron gazeteciliği itibar gördü. Parayı bulmak için çiftetelli oynamazdı gazeteci dediğin, hayatıyla oynardı, ülkenin geleceğiyle oynayanların karşısında. Satılan memleket hikayelerinde, şimdi en çok gazetecilerin adı geçiyor.
***
Demokrasi; büyük gazetecilerin küpünü doldurmak için icat ettikleri "Ali Baba ve Kırk Haramiler" hikayesi oldu. "Açıl susam" dediklerinde, demokrasinin kapılarının sadece onlara açıldığı... Namuslu bir gazetecinin milyon dolarlarının olması, ancak memleketi satmakla mümkündür. Tereciye bile tere sattılar. Cumhuriyet'i pazarladılar sinsice... Seçim öncesinin gazeteleri delil olarak duruyor.
***
Haramın tadını alan gazetecilik, şu sıralar hangi adını kullanıyor biliyoruz. Özel sosla hazırladıkları demokrasiyi patron masalarında yediler, şimdi o zavallı demokrasinin boynuna geçiriyorlar yağlı ipi! Şu sıralar ihtilali bekliyorlar, büyük bir şevkle! Cama yapışan Arap kızları gibi.