Dün gece İstanbul
Dün gece dolaştım İstanbul'u... Okunmuş kitapların, sararmış sayfalarında kalmış güzelliklerimize baktım. İnsanlığın yeni üniforması olmuş bencillik, kendisinden başkasına yasaklı. Yarısı kayıptı, düşeni kaldırmak duygusunun. Yarısı kendisine saklı.
***
Bakırköy'deydim önce... Delilerin içine kapandığı bir ilçede, akıllılar yaşam kavgasındaydı. Sadece otomobillerde değil, yürüyen insanlarda bile bir sollama telaşı. İnsanların gözünün aynasında başkalarına yer yoktu...
***
Aksaray ve Laleli, duman kokuyordu... Çocukluğumun geçtiği sokaklara baktım da, beni çağıran hiçbir şey kalmamıştı. "Yasak bölge" koydum oraların adını. Taksim'e çıktım, Beyoğlu'nda bir tur attım. Hızlı çekim bir yürüyüş kararındaydı insanlar. Alınlarında "Hızlı yaşa genç öl" mührü basılmış olanlar vardı, Rus ruleti oynuyorlardı oyuncak tabancayla. Aradıklarımdan kimse kalmamıştı. Karada balık zannettim kendimi.
***
Etiler'de parlak ışıkların şen şakrak mekanlarında, "yaşı tutmayan" gençlik ateşi... Hâlâ yaz mevsimi sürüyordu sanki. Bodrum'u, Çeşme'yi ceplerinde getirmişlerdi besbelli.
***
Bindiğim taksinin şoförü Dolapdere'yi anlattı, Sarıgöl'ü... "Hap ve uyuşturucu satışları sürüyor abi" dedi. Bir komiser arkadaşım "Bağcılar'a dikkat et" demişti, onu hatırladım. Her ilçe birbirinin aynısıydı, her sokak arası, bir şehrin aynasıydı. Her yıl biraz daha karanlık, biraz daha tehlikeli oluyordu İstanbul!
***
Düşündüm ki, ölümle kol kola olmak, bu şehirde yaşamanın bedeli. O yüzden "Bugün de ölmedim" diye şükredin, evinize döndüğünüzde.