Vicdan gözüyle İskoçlar'a "cimri" derler ama bir taşa iki incir veren ağaçtı hakem. Rakibin penaltısını vermezken, bize yol verdi. Ne olduysa, Macaristan takımının 10 kişi kalmasından sonra oldu çünkü.
***
Malta'daki "hırıltılı" akşamdan sonra, İnönü Stadı'nda daha ilk dakikalarda baskı kuracağımızı düşünmüştüm. Fatih Terim'in açıklamalarının da, futbolcular üzerinde "ekstraruhikmali" olacağını tahmin etmiştim. Kendi saha ve seyircisi önünde oynamayı unutmuş bir tavrı vardı ilk yarıdaki milli takımın. Bir deplasman takımıydık sanki. Doldurma toplarımız yine kırılıyordu havada. Kanatlardan bindirmemiz yoktu, orta alan küçük adımlarla, büyük düşünmüyordu. Harika bir hakem de vardı ama topu eveleyip gevelediğimiz dakikalarda, Macarlar'ın ani çıkışları, bizden daha tehlikeliydi. En net pozisyonu ilk yarının son dakikasında Tuncay'la yakaladık ve harcadık.
***
İkinci yarıda daha tempolu bir takım vardı sahada. Futbolcularımız ayaklarına hız eklemişti sanki, formalarına kazanma ruhu. Nihat Kahveci ile Emre Belözoğlu değişikliği, maçın kaderini değiştiren tercihti. Ve en can alıcı pasların sahibi Emre oldu. Emre'nin başlattığı pozisyonda, Tuncay'ın harika ortasına Gökhan Ünal'ın vuruşu, beklediğimiz golü getirdi. Ardından da, o dakikaya kadar sahanın en pasif oyuncularından biri olan Mehmet Aurelio ile ikinci golü bulduk ve rahatladık.
***
Doğruyu yanlış yaşamaktan gurur duyanların, dün gece aldığı bir ders varsa, yarayı yeniden kaşımak lazım. Ve hatta yarayı kanatmak lazım. Çünkü oynadığımız futbol ve her maçta değişen kadro, gelecek adına asla umut verici değil. Koca ülkede Emre Aşık'tan başka stoper bulunmuyorsa, hesap verilmesi zorunlu hale geliyor zaten.
***
Vicdanlar yanılmaz yargıçtır. Dün ikinci sarıdan kırmızı kartla dışarı atılan rakip futbolcunun pozisyonu, bizim lehimize olsa, ne derdiniz! Ben "Kesinliklepenaltı" derdim. Çünkü bu Ramazan gününde, ne vicdanıma ve ne gözlerime ihanet etmezdim.