Sus...
Kafanız karışık, ne söyleyeceğinizi bilemiyorsanız susun. Susun ki, kafanızı karıştıracak yeni dertler edinmeyesiniz. Susun ki, konuşmaya değer iki kelimeniz olduğunda dinleyenleriniz de bulunsun. Acı sözlerle yürek dağlayacağınıza, anlamlı tebessümlerle acınızı yüceltin. Sizi anlamak istemeyen de kaçamasın suskunluğunuzun aşılamaz çemberinden. Gamzelenen çene boşluklarınız çıkılamaz gayya kuyuları olsun. Siz susun ki, konuşmak zorunda kalan O olsun. En derin acıları yanında alıp götürmek kolay, en sefil yoklukları sabır tezgahında işleyip bir hale sokmak mümkün. Ancak son karesi yıkıcı susuşlar olan pişmanlığı, yaşanası bir hayatın içinde eritmek mümkün değil. Siz susun ki, öfkeden ne söyleyeceğini bilemeyen O olsun. Hırçınlaşınca deniz, korunaklı limanlar aramaktan başka çare yoktur. Limanının sakinliğine demir atın, kahredici deli dalgaların çaresizliğinde boğulan O olsun. Durulunca utanıp, sizin dinginliğinizin duldasında huzur bulmak için susmadığına kahreden O olsun. Öfke imparatorluğunun mağrur kralı olmak yerine, anlayış sokağının en yıkık hanesinde bulunmak yüceltir sizi. Anlamsız kalabalıkların arasında gururun telaşına düşüp, kendinizi kaybetmek yerine, susmanın tenhalığında yalnız kalmayı seçin. Bilin ki, kalabalıklar dağılacak, hırçınlaşan yürek dinginleşecek, konuşulan her sözcük ıstıraba dönüşecek. Tam zamanında susun ki, konuştukça içinden çıkılamaz durumlara düşen O olsun. Ve elbette bütün susanların konuşacağı gün geldiğinde, sustuklarınızın şerefiyle "affettimseni" deyin ki bu kadar sustuğunuza değsin.