Bir doktor
Türkiye'den bir portreyi yan tarafta verdim. Şimdi ikinci portreyi veriyorum. Fakat yasalar izin vermediği için adını yazamıyorum. O bir doktordu. Hekim yani...
***
Şırnak'ın Silopi ilçesinde 12 yıldır hizmet veriyordu. 2006 yılında da Sağlık Bakanlığı'nın performans ölçümlerine bakılarak yılın doktoru seçilmişti.
***
Doktorun önce telefoları dinlemeye alındı. Sonra, hasta muayene ile reçete kayıtları incelendi. 7 aylık hasta protokol defterleri didik didik edildi. İnceleme sonunda, doktorun 25 bin 600 hastaya baktığı ortaya çıktı. Hasta kayıtları ile reçeteler karşılaştırıldı. Reçetelerde protokol numarasının yer almadığı, RPT diye adlandırılan hayali olarak ilaç yazma yöntemine rastlandı. Silopi Devlet Hastanesi'nde, 2005-2006 arasındaki 2 yıllık sürede 98 bin hastaya muayene ve tedavi hizmeti verilmişti. Sadece 1 yılda 49 bin hastanın başvurduğu hastanede, gözaltına alınarak tutuklanan doktorun, günde 171 hastaya baktığı belirlendi.
***
Olaya adı karışan hekimlerin, telefonlarının dinlenmesi sonucunda, yolsuzluğun sadece hastanede yapılmadığı, mesai saatinden sonra ilçede düzenlenmiş bir özel dairede, Yeşil Kartlılar'a da baktıkları, günde ortalama 300 Yeşil Kartlı hastaya ilaç yazıldığı ortaya çıktı. Çok yönlü ve kapsamlı soruşturma sonucunda, adı geçenlerin karıştıkları yolsuzluğun sadece ilaç yazma işini değil, ameliyat, tetkik ve tedavileri de kapsadığı ileri sürüldü. Yazımızda yasalar izin vermediği için adı geçmeyen fakat tutuklanmış olan hekimin, Ankara'da 15 dairesinin de ortaya çıktığı gazete haberlerine yansıdı. Kusura bakmayın bir miktar, avukat dilekçesi gibi olacak ama varsın olsun. Sonuç ve istem: Mezkur iki yazıda, dünyada Türkiye olarak anılan ve tanınan ülkemizden iki enteresan olay ve birbiriyle taban tabana zıt davranışlar içerisinde iki farklı yurttaş portresi resmedilmiştir, hayat tarafından. Bunlardan biri, kanun ve nizamların tesis edilmesi ve korunması için çalışırken hayatını kaybetmiş, bir diğeri mevcut yasa ve nizamları çiğneyerek, kişisel zenginleşmeyi tercih etmiş, mesleki kirlenmeyi ve lekelenmeyi de göze almıştır. Bu tablo, ülkemizde son yıllarda azarak yaygınlaşan ahlaki çürümenin ve bittabi bu çürümeye karşı direnişin de delilidir. Yüce halkımızın, bu ikileme dikkat etmesi ve her türlü politik kaygıdan öte, ahlaki ve moral değerlerin çürümesi üzerinde durması birincil talebimizdir.