Acıya ağıt
Sevgilim... Banayaşamınzehirlibirsuolduğunubelletenöğretmenim... Bırakıp gitmenin üzerinden geçen zaman tası boşalttı. Tek damlasını ziyan etmeden içtim sanırım tasın içindeki zehri yudum yudum. Ağzımın acımasına aldırmadan, zamanın sonsuzluğunda sağaltarak katre katre tükettim yaşamı. Şimdi tasın içindeki zehir de tükendi, senin yaşamaya koşut gösterdiğin su da. Anlayacağın öğretmenim, bu dakikadan itibaren zamanlaaramdakiilişkininnasılgelişeceğikonusundahiçbirfikrimyok. Yokluğun aklımdan çıktı, çok çaresizim. Ben senden sonraki zamanımı sana kavuşmak ümidini yüreğimde büyüterek tüketiyordum. Artıksensizlikzehribeniacıtmıyor. Tastaki su içimin acılarında yıkanarak karıştırdığın zehirden arındı sanırım. Berbatbirtadıvarhayatın. Tasın içindeki berrak su içilmiyor. Sensizliğin bir girdap olduğunu sanıyordum. Hangi girdap içine aldığı çaresizi incitmeden kıyıya bırakır? Kaldı ki zaman, girdabı çarkları arasında eritebilse de içindeki çaresize derman olacak kadar çabuk yapamaz görevini. Şaşkınım öğretmenim! Banasensizliğimboyunca,tahammüledilemezacılaradüçarkalacağımıöğretmiştin. Öğrettiklerin zaman tasının sarsıntıları arasında anlamsızlaştı. Büyük bir kararsızlıkla sarsılıyorum. Neyi vefasızlıkla suçlamam gerektiği konusunda acze düştüm. Vefasız olan senin aşkın mı yoksa benim yüreğim mi? Öylesine alışmıştım ki, sensizliğin yasıyla bütün zamanlarımı gecenin en karanlık anı gibi yaşamaya, apansız yakalandığım aydınlığın şaşkınlığıyla zavallılaştım. Keşke gerçek olsaydın öğretmenim. Keşke senin için çektiğim bunca acı boşuna olmasaydı. Keşkeaydınlıkbudenligözlerimialmasaydı.