Öğretmen güneşi
Emekli bir öğretmenin sesini nerede olsa tanırdım. Tezgahtaki gence, "Evladım domatesler kaç para?" diye sorduğunda, ben de pazarda insan manzaralarını resimliyordum gözlerimle. Aslında domateslerin üzerinde kaç para olduğu yazıyordu, çirkin bir el yazısıyla. Ancak öğretmenler tepki gösterirdi bu çirkinliğe. Emekli de olsa...
***
Kadının aldığı domatesleri özenle seçmesine ses çıkartmayan pazarcı gencin, hayatın akıllı bir işçisi olduğunu da inkar edemem. Bu ilginç alışverişin içine girdim, domateslerin kıyısından. "Diğer domateslerde parmak izleriniz kaldı" dedim, kadın gülümsedi. "Politikacıların yanağında gazeteciliğin izi kalırken, domateslerdeki izler ne ki" dedi. Galiba domatesler de güldü!
***
Bir öğretmenin, manav tezgahında bile öğreteceği çok şey vardır. Ağız tadını ve zarafetini yitirmiş bir ülkenin ayakta kalan güzelliklerinden biriydi kadın. Okundukça değeri ortaya çıkan kitaplar gibiydi. Hormonlu domatesler, biberler bile onu dinliyordu sanki. "Bu cennet ülkenin her dakikası cinnet artık. Baksanıza 40 saniyede bir suç işleniyor." Medyanın bilinçli depremini işaret ederken, "Elmaya kurt girdi bir kere" dedi. Sesinden ter damlıyordu. Onun aydınlık yüzüne başımı eğdim. En sıcak hamleyi yaptım, soğuk bir günde... Eğildim, ellerinden öptüm.
***
Bu kirli düzenin pes ettiremediği insanlardan biriydi bu öğretmen. Onlar domatesleri, biberleri kontrol ederken, hayatı kolaçan ediyordu aslında. Yüzyıllık yeni bir karanlığa mahkum edilmesin diye ülkemiz. Her öğretmenin kendi güneşi vardı. Ve o güneşti, şu anda ülkeyi aydınlatan.