Çizgi...
İster profesör olun, ister ressam... Ya da belki gazeteci, belki kasap! Okul hayatımızda ilk öğrendiğimiz çizgi çizmektir. Yatık, dik, kısa, uzun... Hiç fark etmez. Ama çizgi çizme aşaması olmadan, kimse harfleri öğretmez. İşte böyle ilk sosyal hayatımızla birlikte başlayan çizgi serüvenimiz, Cin Ali'nin maceraları, kaldırımlar üzerindeki sek sek oyunları, göz kalemleri, yeni sakal modelleri, oto parklardaki "İki çizgi arasına park etmeyen araçlar çekilecektir" uyarılarıyla sürüp gider. Hayatımıza bir girip bir daha çıkmayan çizgileri, şimdilerde en çok gazetelerde görüyoruz, kullanıyoruz... Moruk denecek yaştaki bir adam küçücük çocuğa tecavüz mü etmiş... Çek gözüne çizgiyi... Okulların önünde uyuşturucu hap satmışlar, bir de utanmadan hapların üzerine kalp şekilleri mi yapmışlar. Çek gözüne çizgiyi... Hırlısı, hırsızı, ne kadar ahlaksızı varsa her birinin gözünde bir bant, tanınmamalarıymış maksat! Ama gelin görün ki, tanınan birçok ünlü söz konusu olunca tüm çizgiler ortadan kalkıyor. Zaten yüzlerini ezbere bildiğimiz birçok kadın ve bazı beyler, gençlere anatomi dersi veriyor. Her birinin gül cemalinden çok fayda gördük, anadan doğma halleri de hafızalarımıza yerleşiyor. Suçluların yüzünü gizleme ihtiyaç duyan zihniyet, onların yarın öbür gün topluma kazandırılmalarını, ailelerinin bu yüzden dışlanmamalarını hesaplıyor. İyilik yapmak amacıyla bir kötülük gizleniyor. Tecavüzden, uyuşturucudan ya da cinayetten hüküm giymiş birisi cezaevinden çıktıktan sonra kimse onu tanımıyor. Kimin ne olduğunu bilmek için sabıka kaydı istemek gerekiyor. Yani devlet bize, "Ben bu kişiyi hapse atarım, sonra da aranıza salarım, adını da, yüzünü de gizler, yayınlayanı yakarım" diyor. Ama bir taraftan da öğretmenler, okulunun önünde uyuşturucu satan o adamı tanımak, görmek istiyor. Kız çocuğu yetiştiren anneler, komşusunun bir tecavüzcü olup olmadığını düşünerek evladını sokağa salıyor. Ve ne yazık ki, Türkiye'de suçlar çoğunlukla sabıkalı kişiler tarafından işleniyor. Bu kişileri tanımak da acı tecrübelere mal oluyor. Kanunen gözlere çekilen çizgiler ise 7 kişiye yarar sağlıyorsa, 70 milyona zarar veriyor. Çünkü suçlu bir bireyin insanların güvenini ikinci kez kazanması gerekiyor. Bunu da, geçmişini gizleyerek değil, tüm önyargılara rağmen kendisini ispat ederek yapması gerekiyor. Cezaevinde, hepsi birbirine benzer insanlarla geçen yıllar, suçluların masumlaştığını kanıtlamaya yetmiyor. Asıl sınav ondan sonra başlıyor. Maksat kişiyi topluma kazandırmaksa, o kişinin buna ne kadar hazır olduğunu da ispatlamak gerekiyor. Kanun koyucular zannetmesin ki, hoşgörü göstermek sadece onlara özel... Toplum gerektiğinde nice suçluları, nice yüzsüzleri affetmeyi biliyor. Hem 17 aylık bebeğe tecavüz haberini yasaklayıp ahlak korunuyor da, gazetelerin hemen her sayfasına giren çıplak kadınlar ahlaka hiç mi zarar vermiyor. Genç kızlar, dün göğüslerini, bacaklarını gösteren kadının ertesi gün ödül aldığını görünce acaba kendilerine nasıl bir ders çıkartıyor? Belli ki birileri Kurtlar Vadisi'ni dart tahtası bellemiş, ha bire aynı şeyi vuruyor. Bir dizi yayından kaldırılınca cinayetler azalacak sanılıyor. Bu ülkede neyin gösterilip, neyin gösterilmeyeceği birbirine girmiş... Ne gözünü kapatmakla dertlerden kaçılıyor, ne de geçmiş gizlenerek yarınlar korunuyor. Yasaklamak değil anlatmak, öğretmek, insanlara doğruları bulduruyor... Belli ki insana ilk ne öğretilirse sonuna kadar onunla gidiyormuş...