Son seyrettiğim en duygulu film!
Başlığa bakıp da film anlatacağım zannetmeyin. O işi pekala yapan meslektaşlarımız var. Benim filmden kastım başka. Pazar günü kuruldum ekranın başına... Bir de viski koydum kendime, Jack Daniel's ayıp söylemesi Saatler 16.30'u gösteriyordu. Benim için en büyük film başlıyordu.
***
İsveç'in Stockholm'ünde Nobel ödül töreni için hazırlanmış salon, lebaleb doluydu. Kral Gustav ve ailesi geldikten sonra salona, Nobel'e layık görülmüş bilim ve edebiyat insanları girdiler, arka arkaya... Hiçbirini tanımıyordum. Birisi hariç! O birisini çok iyi tanıyordum. Orhan Pamuk'tu o! Bir Türk!
***
Öyle hislerle doluydu ki içim, orada Türkiye adına, Türk milleti adına, Ertuğrul Özkök bile otursa heyacanlanacak ve duygulanacak durumdaydım. Kaldı ki ödül koltuğunda o ödülü haydi haydi haketmiş Orhan Pamuk oturuyordu. Sıra Orhan Pamuk'a geldiğinde, konuşmacı yüceltici çok değerli cümlelerden sonra Türkçe olarak seslendi bizimkine: "Sayın Orhan Pamuk Nobel ödülünüzü almak üzere sizi kürsüye gelmeye davet ediyorum."
***
Orhan Pamuk, vakur ve gururlu adımlarla geldi ön tarafa ve kralın elinden Nobel ödülünü şeref ve haysiyetle aldı. O an sadece şunu hissettim. Hayatında ilk kez, Nobel ödülünü ben de kazanıyordum. Türkiye de kazınıyordu, Türkler de kazanıyordu. Bu gerçeklik başka hiçbir düşünce, duygu, kavga ve çatışma ile örtülemeyecek kadar gerçekti. Ve tarihseldi! Ellerim acıyıncaya kadar alkışladım. Ve şöyle mırıldandım içimden: Bu ödül bizim hakkımızdı, edebiyatımızın, şiirimizin, romanımızın ve Nazım Hikmet gibi nice değerlerimiz sebebiyle bilhassa hakkımızdı. Ve güzel Türkçemizin derinliği ve akışkanlığı bakımından da hakkımızdı.
***
Nobel almış olmamıza sevinmeyenlere artık üzülmüyorum. Onların evinde herhalde birkaç Nobel ödülü vardır diye düşünüyorum. Teşekkürler Orhan Pamuk!