Siyaset ve insan
Bazı insanların neden siyasete çok meraklı, bazılarının ise sıfır meraklı olduklarını galiba yavaş yavaş çözmeye başladım. Tam çözdüğümü iddia etmiyorum, çünkü bu hadiseyi hiç kimse tam anlamıyla çözemez. Özellikle bizimki gibi ülkelerde.
***
Siyasete hiç girmeyenlerin, neden girmediklerini anlamak kolay. O insanlar, yapılarının siyasete uygun olmadığını düşünüyor olmalılar. Bir de, rezil olmak gibi bir korku kendilerini böyle bir teşebbüsten men ediyor olabilir. Cem Boyner örneği, sanıyorum bazı insanların neden siyasete girmemeleri gerektiğine olumlu bir örnek olmuştur.
***
Buna karşılık, bazı insanların da niçin siyasetten başka bir hedef ve yaşam biçimi düşünümedikleri de sanıyorum basit birkaç faktör ve nedene dayanıyor. Birincisi, bu kişilerin yüreklerinde hissettikleri Allah vergisi bir millete hizmet aşkı olsa gerektir. İkincisi ise daha teknik bir faktör. O da şu: Siyasete bir kere burnunu soktun mu, bir miktar da bu işe yatkın falan olduğun anlaşıldı mı, bir anda o sektör için vazgeçilmez hale geliyorsun. Ya da kimsenin umurunda değil de sen öyle zannediyorsun. Bakınız Mesut Yılmaz örneğine... Bakınız en son olaraktan Ali Müfit Gürtuna örneğine... Eski siyasetçiler ne kadar vazgeçilmez kabul ediliyor olmalı ki, Ali Müfit Gürtuna'nın Turkuaz Hareket'in içinde olduklarını söylediği bütün isimler eski. Ne yapsın Gürtuna? Yenisi yok ki harekete çağırsın. İster istemez, eskilere yöneliyor. Fakat galiba biraz hızlı yönelmiş, hareketin içinde olduklarını ima ettiği bütün isimler kendisini yalanladı. - O bizi partisine sokmuş ama bizim haberimiz yok!
***
Bizde işte böyle... Donald Rumsfeld bile bir küçük oy değişikliği ile makamını, bakanlığını terk etti. Halbuki Türkiye'de böyle bırakıp kaçmak falan ayıp sayılıyor. Sonuna kadar makama asılacaksın. Çünkü sen vazgeçilmezsin aslında... Ortaya atılan türlü çeşit suçlamaya vereceğin cevap da klasiktir: - İspatlamayan şerefsizdir!
***
Ya ne bekliyordunuz? Recep Tayyip Erdoğan'ın, epi topu 5 yıl içinde, belediye başkanlığından cezaevine, oradan Başbakanlık'a, oradan da Çankaya Köşkü'ne sıçrayabildiği bu münbit arazide, kim kenarda oturmayı içine sindirebilirdi ki?