Gece telefonum çaldı. Trabzon'dan ortak arkadaşımız, meslektaşımız Ahu Bozlar aradı. - Kaptan duydunuz mu haberi? Sesi titriyordu, ağlamaklıydı. Çok sevdiğim babası hastaydı nicedir. Ona bir şey oldu sandım önce. Tedirgince sordum: - Ne oldu. Evde bir durum var yoksa? - Yok kaptan. Öyle değil... - Ya ne? - Sibel... - Deme Ahu. Sus söyleme.
EMANET Sonra Murat Keklikçi, Mevlüt Yüksel. Onu çok seven, hep yanında olan dostlardı bunlar. Canları yangın hallerde arıyorlardı. Kartal yakınında evindeymiş bir süredir. Sonunda tüm bedenini parça pincik ettiği yetmemiş gibi beynine de sıçramış hastalık. Ama bilinci, neşesi, ümidi gram eksilmemiş Sibel'in. Mutlu ölmüş kardeşimiz. Akrabaları gece karanlığında alıp Trabzon'a taşıyacaklarmış. Bir zamanlar "yanından geçerken bile ürktüğü ama artık sevmeye başladığı" aile mezarlığına emanet edeceklermiş onu. Direnci, cesareti, gülücüklerin de bize, hepimize emanet. Rahat uyu Sibel Bacı...