Hep sevdim ülkemi... Hep de söyledim; Bu ülkeden nefret etmeyeceğim / ben bilirdim / bir nehir gibi duruşumdan anlayın... / Hep 'yanyana olalım' / hiç yalnız kalmayacağımız bir akşam olsun / ben sustum hep kasabalı bir hüzünle Ya! dedim Di Mi? dedim... Bir akşam çöktü gurbet gurbet boğazımıza çok öldüğümüz Bütün kaleciler ters köşe bu son olaylarda... Şimdi gençliğimiz bir hışım ki topa tatlı sert, güya boşa kaçıyorum ama biliyorum ki yine boşuna koşuyorum. Yine de ben bu ülkeyi hep seveceğim. Büyüdüğümüz nehir kenarı milyon yıllık alüvyon. Yeşilırmak diyoruz ama ilk çağlardaki adı bir cennet ırmağı / adı üstünde / İris / susayanlar kana kana içsin diye sel olurdu eskiden. Şimdilerde çocukluğumuzdur boğulan o sularda.
FATMANİNE... Gittim taa Çanakkale'de Fatma Nine'yi gördüm. Düş gördüm bağımsızlık; düştüm kararsızlık; kalktım ki her taraf bulanmış su gibi. Çekilen acıları unutmayacağız diyordu nine... O öyle konuştukça bir haklın kemikleri sızlıyor savaşan bir halkın / yok; ben bu ülkeden nefret etmeyeceğim; duracağım bu iç ülkenin şafağında dimdik; yalancılar kapatsın utanmaz yüzlerini... Çünki Dumlupınar Boğaz'ın dibinde bir yasak aşk türküsü Memleket kokan türkülerle yürüyeceğim / daha var / Aah ülke şimdi yalnız ve güzeldir / bir yalnızlık bir de güzellik biçeceğim gözlerime o ülkeden / yalnızlık hangisi güzellik ne / yok ben bu ülkeden nefret etmeyeceğim / sela dinleyeceğim sabaha karşı / sonra ölen çocuklara ağıt söyleyeceğim / duduk çalacak bir uzun nefes / hüzün başka bir ülkeye düşecek o duduk çalarken / duduk ki nefesidir "yokolanbirhalkın"/ döne döne giden bir ayakkkabı teki havada / yok / ben bilirim / bu ülkeyi hep seveceğim...
SONSÖZ... Çiftetelli oynuyoruz halay çekip düğün gibi. Herkes oradaydı gördüler olanları ve kimileri kıçını döndü umursamaz edayla / halbu ki bu halk derindir; Gayya Kuyusu kadar. Yusuf bir sabır taşı suyun altında yıllardan beri / Hep okuyup duruyorum bir 29 Ekim şiiri gibi bu memleketi / Ama 29 Ekim'de bayram tatili / izine çıkıyor Cumhuriyet / özgürlük bir dal gibi halbuki yaprak döküyor / Hürriyet ve İstiklal bir köşeye kapanmış ağlıyor. Ben bu ülkeden nefret etmeyeceğim / herkes sevecek yoksunluğunu / biz konuşalım ağız dolusu / vurduğumuz top hep dağlara taşlara gitsin ve arkadaşlara / gurbet kokusu nefesimiz / Kendimizi yedik bitirdik / gençliğimiz yakamızda bordo gül Unutmayalım; memleketimizi hep seveceğiz / bu böyle gitmez / sumayalım ama / ne zaman memleket desek boğazımıza tıkıldı güvercin... Aaah güvercin / korkusu masmavi gökyüzünün... Son sözünü söylüyordu elinde gençliğini taşıyan bir halk; Ey yeraltında yatan ölüler...