İlk çocukluk dönemimizin oyunlarını hatırladım geçen gün. Oyun, insanın kendisiyle uğraşmasıymış. Hem de en eğlenceli biçimiyle.
İnternet, cep telefonu ve diğer iletişim araçlarına tutsaklığımız her geçen gün artıyor.
Bağımsızlığımız her geçen gün biraz daha yenilmez, yutulmaz bir boyuta erişiyor. Her yanımız bizi oyundan biraz daha kopartacak 'olanaklarla!!!' çevriliyor. Mektup yazmıyoruz artık, oyun oynamıyoruz, saklambaç bir gazete adıdır artık...
Oysa oyunları hatırlıyorum, oynarkenki heyecanımızı... Sokaktaki hallerimizi. Tamam zile basıp kaçmak diye de bir oyun vardı ve bir kuşağın ömrünü yedi bu hayta işi icat. Zile basıp köşeye doğru kaçıyoruz ve balkonacama çıkıp nedir, kimdir diye bakınanları görüp gülmekten birbirimizin üstüne düşüyoruz. Komik mi? O zaman için öyleydi.
Mahalle kaldı mı? Ya o toprağa sürttüğümüz için el üstlerimizde ve parmaklarımızda yaralar açılan oyun; misket? Uzakta dizilmiş başka misketleri vurup 'üteceğiz'. Nedir bu ütmek? Almak, vurmak, yutmak gibi bir şey... Sokakta, mahallede-mahalle diye bir şey kaldıysa tabii ki- ip atlayan kızları görüyor musunuz hiç?
Ne oldu ip oyunu mu unutuldu? Biri çıkıp tek ve çift ipli o güzel oyunu anlatabilir mi yeniyetmelere?
Sonra o 'çizgi' oyunu? Envai türlüsü vardı. Düz çizgili, kareli, çapraz kareliyeni bir oyundur ama çabuk unutuldu; baloncuk üflemek! Hafif deterjanlı bir kutucuğa suyu doldurup çalkalıyor ve ardından oluşan köpüğü bir yuvarlak plastiğin içinden üflüyoruz. Daha eskisi ellerimizi sabunlayıp yaptığımızdı. O baloncuğun içinde arzın merkezine, aya, fezaya yolculuk yapardık. Sabun köpüğünü havada uçurarak sınardık becerimizi.
Eski oyunlar Ve elbette ki o 'rüzgar gülü'. Hayatımızın rüzgar gülü. Önce elimizde tutar o sihirli kıvrımı dönderirdik küçük nefesimizle. Sonra balkona bir yere takar, daha da olmadı elimizde koşardık dağda bayırda. Uçurtma peki? Annem yüzlerce 'şeytan uçurtması' yapardı. Usanmıştı ipin ucundaki uçurtmamı bir yerlere takıp yırtmamdan.
Rüzgar zamanları tepeler, açık alanlar renkli ve büyük uçurtmalar için idealdi.
Evet 'yakan top' tabii ki. İki ekibin arasında son kalıncaya kadar vurulmamaya çalışmak. O büyük kıvraklık, maharet, yanmaktan kurtulmak için verdiğimiz çaba.. Birdirbir ve uzuneşek, teke kutularla bile oynadığımız futbol, aşağı mahalleyukarı mahalle maçları, bilyeli tekerlekli kay-kaylar, körebe, elimsende, kiralık bisiklet turları
Ey çocukluğu bu hoyrat ömrümüzün; armut dersem çık elma dersem çıkma!!!