Evet, 'Bu ülkeden nefret etmeyeceğim!' Bu ülkeyi hep seveceğim. Bebeklere tecavüz edecekler, taammüden öldürecekler ellerinde gül desteleriyle yürüyen çocukları, suçlu olduğu gün gibi aşikar olanların yakasına yapışacaklar; usulden, şiir gibi bakan insanları hapislere koyacaklar esastan; usulden ve esastan yazılacağım canıma susamışların yakasına; dur diyeceğim dünyaya suçsuzlar durağında inecek var.
Hakkı Yalçın yazmış geçen gün; 'Hep merak ederim, işçilerin sefil bir hayat yaşadığı ülkede, neden işçilerden yana olmayan partiler iktidar olur diye. Herkesin yaşadığı kendi kaderidir derler. İşçiler, kaderlerini kendileri belirler. "Ülkenin bütün işçileri birleşin" diye haykırdık yıllarca... Ama futbol takımlarına gösterdikleri tutkuyu, kendi geleceklerine göstermeyenlere yol göstermek, artık ne haddimize!'
Sorun futbolda değil ustacım dedim yazıyı okurken kendi kendime; bizde bir tuhaflık var; Plaza De Mayo Anneleri -o bembeyaz başörtüleri, alışkın ama usanmayan elleriyle taşıdıkları pankartlarla-Arjantin'in; ateşten bir dev gibi yükseldiklerinde barikatlarda şöyle demişlerdi; 'Arjantin'in Dünya Kupası'nı almış olması çocuklarımızın cesetlerine basarak yürüdüğünüz gerçeğini ortadan kaldırmaz.' Büyük olasılıkla, okyanusa 1 km yukarıdan atılarak, köpekbalıklarına yem yapılan gençlerin hemen hemen hepsi Arjantin Milli Takımı'nın maçlarında Boca De Juniors ya da River Plate için bayrak sallayıp hep bir ağızdan bağırmışlardır; 'Viva La Argentina!' diye.
Unutmamak ve unutturmamak için ne gerekiyorsa yaptılar. Bütün İşçiler Birleşin yazılı pankart taşıdıkları için okyanusun dibine gönderilen çocukları için her gün soluksuz yürüdüler zorbalığın üzerine. Susmadılar... Susmak bir korkular anasıydı, sustuklarında korkacaklardı asıl ve şunu biliyorlardı taa Anadolu'dan bir sese kulak verdikleri için; 'Tavşan kaçtığı için mi korkar korktuğu için mi kaçar!' Bir tavşan gibi yaşamaktansa gökyüzünü bir atmaca taradılar geniş ve ufuksuz kanatlarıyla.
Bizde bir tuhaflık yok mu ustacım? Senin deyiminle; 'Bir torba gıdaya fit olanların, bir iftar çadırında doymakla meseleyi halledenler!' diye tanımlıyor hayıflanıyoruz 'çoğunluğun' haline. Mesele bu kadar basit ama önemli değil mi? Mesele 'bir sıcak çorbanın mideye girmesi meselesi mi? Bunu çözmüş Nevzat hoca Şöyle yazıyor dükkanının camında; 'Garibanlara çorba ikram edilir!'
Don't Cry For Me Argentina! (Benim İçin Ağlama Arjantin) Bilinen bir şarkıdır. Bizim şarkımız mı yok şiirimiz mi? 'Ey dipdiri meyyit, "İki el bir baş içindir." / Davransana... Eller de senin, baş da senindir! / His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? / Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.' Demişti ya Mehmet Akif, durur muydu Vatan Şairi Nazım Hikmet; 'Ey! Yeraltında yatan ölüler / uyanın'
Evet bu halk son savaşta böyle değildi...