Büyük maç geldi çattı. Şimdi şiirin büyük ustası Nazım'dan alıntılayalım; "Geçen gün bir dostum dayattı; 'İlle de gidip Fener-Galatasaray maçını seyredelim,' dedi. Ben de kıramadım dostumu gittim maçı seyrettim. Futbol maçı denilen şey dört bir yanında binlerce insanın toplandığı bir meydanda yapılıyor. Meydana-teker teker saydım yirmi iki delikanlı çıkarılıyor. On birinin üstünde sarı-kırmızı yollu gömlekler, öteki on birindeyse sarı-lacivert fanilalar. Ama yirmi ikisi de kısa pantolonlu ve kocaman ayakkabılı. Meydanın iki başında iki kale var. Mesele topu kale denilen direklerin arasından geçirmekmiş. Birden bire düdük öttü ve oyun başladı. Yirmi iki delikanlı kan ter içinde ha babam koşuyorlar. Toptan ziyade basıyorlar tekmeyi, atıyorlar çelmeyi, vuruyorlar kakmayı birbirlerine. Bir taraf; "Topu ille de ben sokacağım sizin kaleye" diyor; öte taraf; "Hayır! Bu marifeti ben göstereceğim!" iddiasında... Ne yalan söyleyeyim bu hengamede ben de heyecanlanmadım değil. Fakat benim heyecanlanmam devede kulak kabilinden. Oyunu seyredenler ikiye bölünmüşler. Her biri kendi partisini teşvik eder, düşman tarafa küfrü basar bir durumda. Herkes istediğini söylüyor. Herkes dilediğini bağırıp, çağırıyor. Ortalıkta bir söz, bir düşünce hürriyeti alabildiğine... Bu işin bir çok tarafları hoşuma gitmedi desem yalan söylemiş olurum. Muayyen bir manada, demokrasiyi anlamak isteyenler, Taksim Stadyumu'na gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak ve heyecanlı iki saat geçirdim, orada." (Nazım Hikmet- Bir Maç Seyrettim -Akşam, 1936)