Kentin en yaşlı adamlarının olduğu birkaç kahve buldum. Bayılıyorum onların ağır muhabbetine. Önce yabancıladılar, surat bile yaptılar ama sonradan içleri ısındı bana şükür ki. Öyleyse sorup öğrenmenin tam sırasıdır dedim girdim lafa. - Baba af buyur ama ben bi mana veremedim. - Neye mana veremedin evlat. - Ne demekmiş bu Sinop? Gevrek kahkahalar yükseliyor yan masalardan. Ak sakallı Hacı İsmail Amca sakalını sıvazlayıp anlatıyor. - Sinop demek suya tutunan şehir demektir oğul. - Suya mı tutunmuş peki? Yanımda kültür müdürlüğünden gençler de var. Bir tanesi atılıyor lafa. - Bu rivayetlerden biri. - Başkası da mı var? - Çok var abi. Mesela biri mitolojiden gelir. Sinopew'den. - Sinope de kimmiş? - Irmak Tanrısı Osopos varmış. Onun dehşet güzel bir kızı varmış Savaş Abi. Mutlu mutlu yaşarken en büyük tanrı Zeus kızı görmüş aşık oluvermiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış. - Zeus'un öyle mi? - Öyle abi, tanrı da olsa Zeus yarı yarıya insan. Güzeli görünce Zeus olsa fark etmez yani. Masadaki ihtiyarlardan "tövbe" sesleri yükseliyor. Çarpılacak mı ne bu çocuk? Ben hikayenin sonunu meraktayım hala: - Sen anlat hele evlat - İşte abi Zeus Sinope'ye "aşkına karşılık her istediğini yaparım" demiş. Sinope de korkmuş ve "ben hep bakire kalmak istiyorum. Bunu yap" demiş. Zeus sözünü yememek için kızı alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz'in bu cennet kıyılarına bırakmış. Bu topraklara yani. O yüzden buranın adı Sinop olmuş.