Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 15 günlük Doğu ve Güneydoğu gezileri bir anlam ve içerek gösteriyor. Erdoğan; 18 Ekim'de Elazığ'a, 19 Ekim'de Kahramanmaraş'ta, 20 Ekim'de Diyarbakır'a, 25 Ekim'de Tunceli'ye gitti. Şimdi de Hakkari ve Van'da toplantılara katılacak. Sonra tekrar Diyarbakır'a gidecek. Erdoğan, 81 ilin 80'inde milletvekili çıkaran bir lider olarak, her yere aynı önemi veriyor. Başbakan, Kürt kökenli vatandaşlara taşeron bölücü terör örgütün kimlerin maşası olduğunu, ne yapmak istediğini, oynanan uluslararası oyunları anlatıyor. Erdoğan, "Teröre destek verenler, terörün yandaşları kalkıp da 780 bin km2'lik vatan toprakları içinde Başbakanın bir ile gidişini engelleme gayreti içine giriyorsa boşuna. Bizi bu ülkede herhangi bir vatandaşımızdan koparmak mümkün değil. İster Türk, ister Kürt, ister Laz, ne olursa olsun... PKK terör örgütü bizi Kürt vatandaşlarımızdan koparmak istiyor. Boşuna uğraşıyor. Bizim için etnik gruplar arasında bir fark yok. Terör örgütü ve yandaşı olan siyasi parti maalesef kimlik siyaseti yapıyor, hizmet siyaseti değil. Bunların anlayışında hizmet diye bir şey yok. Terörle oy olacaklarını, tehditle oy alacaklarını zannediyorlar. 1 kere, 2 kere sıçrarsın ama 3. yok olursun. Milletim ile terör örgütü arasındaki mesafe açılıyor. Daha da açılacaktır. Bu başarıldığı zaman terör örgütü yalnızlık içinde kıvranarak bitecektir" diyor.
DOĞUVEGÜNEYDOĞU Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan (Yasin Doğan) artan terörü ve yerel seçim bağlantısını analiz etti: "Yerel seçim yaklaşırken, terör örgütünün gerilimi tırmandırmasına, terör atmosferini yaygınlaştırmasına sebep oluyor. DTP de bu şiddet sarmalını politik bir araç olarak kullanma kolaycılığına kaçıyor. Peki, bölge halkı bu durumdan rahatsız değil mi, bölge halkı kendisini tehdit edenin, kendisine baskı yapanın terör örgütü olduğunu bilmiyor mu? Elbette biliyor ve bunun siyasi bir sonucu olacağını da DTP bilmek durumundadır. Terör örgütü halkın hükümete yönelik artan sempatisinin altındaki zemini kaydırdığının farkında. Yüzde 6'ları geçemeyen DTP de siyasi bir tıkanıklık içinde. PKK, sevdirme politikalarının tıkandığını görünce, korkutma politikalarına geri dönmüş durumda. Örgüt, hayatı giderek normalleşen bölge halkı üzerinde ancak ciddi bir korkutma ve baskıyla yönlendirme yapabileceğini düşünüyor. Ancak korku üzerine kurulan bir yapının farklı siyasi sonuçları olabileceğini değerlendiremiyor. Diyarbakır halkının sessizliği giderek belli bir sempatiyi değil, belli bir öfkeyi palazlandırmaya başlıyor. Üretilen korkunun siyasi sonucunun nasıl şekilleneceğini hep birlikte göreceğiz. Bölge halkı ya normalleşmeden, demokratik ve ekonomik gelişimden yana tavır takınacak ya da terör örgütünün her türlü gelişimi sabote eden ve süreci terörize eden eylemlerine kayıtsız kalacak. Şu an görünen Kürt kökenli insanların bu olumsuzluklardan ve terör örgütünün baskılarından bıktığı, artık bir normalleşme isteği içinde olduğudur. Terör örgütünün şiddet politikasına teslim olan ve bundan medet uman DTP'nin giderek silikleşmesi ve ikinci plana düşmesi siyasi zeminde büyük bir hüsrana dönüşebilir. Terörü yedeğine alan bir siyaset anlayışı artık iflas etmiştir. Bu ne hukukidir, ne demokratiktir, ne de insanidir."