Sabah erken saatlerinden itibaren kadın programlarını takip etmeye devam ediyorum. 'Bu çileyiniye çekiyorsun?' diye sorarsanız,yanıtım 'Sadece sizin için' olabilir. Neler olup bittiğini bileyim ki sizlere doğru bilgiler aktarabileyim, değil ama? Neyse kadın programlarındaki ağlak zırlak tiplere alıştık zaten. Ne kadar yazsak da formatlar değişmiyor. Ama bu yazmayacağımız anlamına da gelmiyor.Ancak geçtiğimiz hafta ben ayrı birduruma takıldım. O da programları sunan ünlü hanımlarımızın mimikleri ve konuşma tarzları. Esra Ceyhan'dan tutun da Müge Anlı'ya kadar hepsinin kaşları çatık! Sanki karşılarındakileri azarlamayı görev edinmişler. Tarzları ise ayrıbir felaket. Bir kızcağız nasıl yapmışsa yapmış, programa başvurmuş. Müge Anlı, konuyu incelemiş, uzmanlara danışmış. Kızın annesini bulmuş, telefon bağlantısı yapılmış. Buraya kadar bir şeyyok! Zaten aile içi hesaplaşmaların ekranda yapılmasına alıştık. Ancak programı hazırlayıp sunan insanların kendilerini bu kadar olayın içine dahil etmesine henüz alışamadık. Ya da ben alışamadım. Sonuçta ortada bir format var. Aile dramları iş yapıyor. Halk bunları bir şekilde izliyor. Ama programısunan kişinin kendini bir andayargıç yerine koyup da karşı tarafayüklenmesi inanılmaz bir durum. İletişimin özü, yani bize okullarda öğretilen, var olan durumu aktarmaktır. Belki bir adım daha öteye gidip kendi vicdanınızın sesine kulak verir, var olan duruma eleştirelbir gözle de bakarsınız. Ama kararı verip, kalemi kırıp bir insana yüklenmek ne denli doğrudur? Sakın yanlış anlaşılmasın ben bu programcılarımız kadar kızıyorum ekran başındayken. Benim de içimden bağırıp çağırmak, 'Bunu evladına nasıl yaparsın?' demek geliyor. Ama bunun ekrana yansıması konusunda şüphelerim var, helebir de yıllardır ekrandaysanız, oçatık kaşlar ve sürekli azarlayan tavırlar sizlere hiç yakışmıyor.