Günlerin efendisi olan cuma ve arefe gecelerinden daha faziletli olan Kadir Gecesi'nde, birçok Müslüman gibi ben de annemle cami cami dolaştım. Modern zamanlarda 'kısa yoldan sevaba geçmenin yolu' olarak adledilen bu mübarek gecede dualar okunur, dileklerde bulunulur, günahlar affedilir. Kadir Gecesi, evet, İslam'da en kutsal gecedir. Ve denir ki, 'Kim Kadir Gecesi'nde inanarak o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.' Ama tabii bu 'bir gecelik ibadetle bütün günahlardan arınılacak' demek değildir. Diyelim ki, 11 ay sevap işleme, günahlarda bulun, kötülükler yap, hırsızlık yap, sonra da Ramazan'da oruç tut, Kadir Gecesi'nde türbe-cami gez ve her şey hallolsun. Yok böyle bir şey. Sadece 1 ay her şeyden arınıp günah işlememeye karar vermek olmaz diye düşünüyorum. Hoca değilim, fetva vermiyorum ama kalbimden, beynimden geçenler bunlar sevgili okuyucularım...
***
Geçen Cuma akşamı, yani Kadir Gecesi'nde, annemle arabaya atladık, Beşiktaş'tan başlayıp Sultanahmet'te bitirdiğimiz bir istikamette 7 cami dolaştık. Her bir camiye geldiğimizde aynen şu ritüel izlendi. Arabamızı en yakın yere park ettik, eğer ters bir yerdeyse dörtlüleri açık bıraktık, başımıza eşarp bağladık, ayakkabılarımızı çıkarak camiden içeriye girdik, kadınlar bölümüne yöneldik, halıya edep oturuşunda yerleştik, Türkçe ve Arapça dualarımızı okuduk, çıktık. Her seferinde... Her seferinde o ruhani ortamdan etkilendim, büyülendim, içim nur ile doluyor gibi hissettim. Her defasında aynı iyi dileklerimi sıraladım.
***
Ancak 1-2 olumsuz durumla da karşılaştık elbette. Şimdi sırada onları paylaşmak var.
Birincisi; malesef ayakkabılar çıkarılıp camiye girildiği için ister istemez bazı insanların ayakları kokuyor, çoraplardan kötü kokular burnunuza kadar geliyor. Bunu çözmenin bir yolu olsaydı, herhalde bugüne kadar yapılırdı.
Bir ara ayakkabılara galoş geçirilerek giriliyordu gerçi. Sanırım burada iş bireye düşüyor; herkes kendi temizliğinden sorumlu. Çocuklarına da bunları öğretmeliler.
İkincisi; ilginç bir şekilde Yıldız Camii'nin kadınlar kısmının kapısının kilitli olmasıydı.
İçerideki başı örtülü hanımları uzaktan görüyorduk ama bir türlü içeri giremedik. Caminin etrafında dolandık, 'başka kapı var mı?' diye sorduk ama nafile. Kapı kapalıydı, tıklattık, bir an açar gibi oldular ama sonra vazgeçtiler.
İçeri alınmadığımız için 'acaba orası bir tarikatın dergahı mıydı?' diye şüphelenmedik değil.
Üçüncüsü; büyüleyici Sultanahmet Camii'nde meydanda dini eserler satan birçok kitapçı tezgahı vardı. Uygun fiyatlı 1-2 kitap almak istedim. Kitapları seçip tam ödeyecektim ki; yanıma nakit para almadığımı farkettim.
Kredi kartımı da evde bırakmışım. 2 ince kitap toplam 7 YTL yapıyordu. Hesap numaralarını rica ettim, ödemeyi eve gidince internetten hemen yapmak için. Gazeteci olduğumu söyledim, adımı soyadımı verdim.
Yok, 3 ayrı kitapçıda denedim, birisi de güvenip kitapları vermedi. Sonra da 'dini bütünüz, hayır işi yapıyoruz' diye geçinmesinler.
İnsana bu kadar da güvensizlik olur mu?