Bakanlar Kurulu, 640 bin üniversite öğrencisini ilgilendiren öğrenci affı ile ilgili olarak önemli bir karar aldı. Öğrenci affına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı'nca Gazeteciyiz diye kendimizi mahkeme yerine koyamayız elbet. Ama görev gereği tanıklık ettiğimiz konularda ne biliyorsak söylemek her şeyden önce insanlık görevimiz. 12 Eylül sonrasında Milliyet'te birlikte çalıştığımız Emin Çölaşan'ın aldığı izinle Mamak Cezaevi'ne girdik. Orada meşhur "karıştırbarıştır" koğuşlarına ve idamlıkların bulunduğu hücrelere de gittik. Erdal Eren de onlardan biriydi. Hücrenin kapısı açılmadan önce askerliğini cezaevinde yedek subay olarak yapan gazeteci Namık Koçak kulağıma eğildi ve "Bu sabaha karşı infaz edilecek ama bilmiyor" dedi. Çölaşan ve ben çok sarsıldık elbette. Ama hissettirmedik mümkün olduğunca. Sonrasını yıllar önce kaleme almıştım, yineliyorum:
O MEŞUM AN "Hücre, dışarıdan gelen seyyar bir kabloya bağlı ampulle aydınlatılıyordu. İntihar etmesin diye almışlar bu önlemi. Üstleri geldiğinde mahkumların arkalarını dönüp yukarıya bakma kuralı varmış. O da yukarı bakıyordu. Albay, "Bize bakabilirsin Erdal" deyince döndü ve göz göze geldik. Üzerindeki koyu gri renkli paltonun yakasında taklit bir kürk parçası vardı...
UZAKTAN ATEŞ ETTİM Emin Çölaşan çok duygulandı, kilitlendi adeta. Tek kelime edemiyor, yutkunuyordu. Kendimi tutamadım ve ben sordum birkaç soruyu. "Bir süredir kendisine gazete getirilmediğini, avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini. Vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını. Kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını" söyledi.
'ÖNCE İNSANIZ' Bir süre sonra ayrıldık o hücreden. Saati geldiği için yemekhaneye doğru yürüdük. Çölaşan sitemliydi: - Adam idam edilecek sen soru soruyorsun be Savaş. - Abi çok zorlandım ben de sorarken. Baktım sen iyice kilitlendin... - Unutma. Biz önce insanız, sonra gazeteciyiz. (YN: Daha sonra ünlü kitabına vereceği ismi ilk o zaman cümle içinde kullandı Emin Abi.)
KORKMUYORDU NETEKİM Tokat gibi indi yüzüme bu laf. Ama hemen affettim kendimi. Erdal'ın son sözlerini, onu en son gören siviller olarak bizden başka kim nakledecekti ki? Birileri daha sonradan "Korktu, titriyordu, af diliyordu" dese, kim aksini söyleyebilecekti ki?