Adamın biri karşıma çıktı önceki akşam, yüzü karanlıktı, konuşurken titriyordu.
"Sen de katıl kavgaya" dedi.
"Hangi kavgaya?" dedim.
"Politika ve medya kavgasına" dedi.
Karanlığa direnen bir mum ışığı kadar bile cesareti yoktu da kendisinde olmayanı başkasında aramaya çıkmış zavallının biriydi.
"Sen bu kavganın neresindesin?" diye sordum.
"Seyrediyorum" dedi.
"Git biraz televizyon seyret" dedim, "Nasılsa ekranlar size programlanmış."
Çekti gitti...
***
Sonra bir başkası geldi, koltuğunun altındaki gazetesiyle.
"Bu bizim kavgamız" dedi, güldüm.
"Kavganın haklı olanını" konu alan 12 Eylül öncesi şarkılarımız vardı da nerden bilsin adam.
"Okuduğun gazetenin kovulan yazarları için ne yaptın?" diye sordum, sustu.
"Senin yerine zengin olan milyon dolarlık gazetecilerden haberin var mı?" dedim, nereden bilsin.
En son ne zaman bağırdığını merak ettim de iki hafta önce maçtaymış.
***
Bereketli bir geceydi.
Tam evime girecekken, bu kez bir başkası yaklaştı.
Gündemi takip ettiği sohbetinden belliydi de ondan önce davrandım.
"Sen bu kavganın neresindesin?" diye sordum.
Harika bir cevap aldım.
"Cenaze arabasıyla, düğün alayının buluştuğu yerde." Bir yanı kendi saflarını haklı çıkarmak istiyordu, ama öte yanı vermesi gereken hesapların karşısında boynunu büküyordu.
"İki yanlış bir doğru etmez" dedi.
Tam giderken birden geri döndü.
"Sen kimin tarafındasın?" "Çocukların tarafındayım" dedim.
"Gazeteciliğin aşiret ağalarından yana değil, iyilik ticareti yapanların sorgusunu görmezlikten gelen politikacılardan yana hiç değil.
Sadece çocukların tarafındayım."
***
"Açıl susam açıl" diyerek ülkenin bütün kapılarını açanlar, çocukların yüzüne kapatıyor ya kapıları.
Asıl kavga bunun için olmalı...
Çocukların hakkını yiyerek, üzerini örtmenin değil!