Askıda Ekmek uygulaması çok eskilere dayanır. Fırının girişine ekmek torbası asılır ve bir Ramazan geleneği olan bu dayanışma ihtiyaç sahibini rencide etmeyecek bir şekilde sürerdi. Bir çeşit zekat diyelim biz buna: yardım; dayanışma inceliğiÖyle görünüyor ya da. Bugünün ekonomisi üzerinden yapılan hesaplara uyarlandığında zekât yoksulluğu ortadan kaldırır mı? Bu soru bir kere zekâtın yapısına, ortaya atılışı gerekçesine ve uygulanabilirlik alanına ters. Zekât yoksulluğu ortadan kaldırmak için değil zenginin malındaki fakir hakkının dağıtılması için var. Hadislerle de sabit zaten.
Peki ve iyi ama zengin-fakir varsıl-yoksul arasına çekilen sınırın ekonomik boyutundan çok o ekonomik boyutun oluşturduğu duvarın insan bünyesinde yarattığı tahribatı nasıl kaldıracağız. Zengin olmakla da problemini çözemiyor alında. Sosyal insan -geçmiş ve çok eski deyimle adaplı ve terbiyeli insan- ki insanla insanın arasına bilerek ya da bilmeyerek çekilen duvar sosyal insanın ilişkileri açısından kesinlikle önemli değildir; bu nedenle varsılın durduğu yerle yoksulun durduğu yer arasındaki geniş açıyla ilgilenmez. Onun ilgisi çağcıl problemler üzerinde yoğunlaşır; yoksul da olsa varsıl da yaşamın insan hayatını kolaylaştırıcı etkilerini nasıl geliştirebiliriz...
Rivayet muhtelif ama hadisler gerçek; "Mü'minlerin mallarında dilencinin ve dilenmeyen fakirin bir hakkı vardır." (ez-Zâriyât, "Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi,60.Ayet )
Diyanet İşleri Başaklığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu'ndan yapılan açıklamaya göre;"Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, huzurlu olabilmek için malımızın zekatını, riya ve gösterişten uzak bir şekilde fakirin onurunu zedelemeden verelim..." Yani insanın onurunu zedelemeden zekat vermek konusuna böylece açıklık getirdik sanırım. Değişik zekat durumları vce halleri var. İnsanın bütün hallerine ilişkin bir zekat ölçeği belirtiliyor hadislerde. Bal üreticisi için bile; "Ey Allah'in Resulü, benim arılarım var' dedim.'Onda birini zekat ver!' buyurdu " (Neylü'l-Evtar, 4:146 ) Dedim ya rivayet muhtelif ama hadisler gayet açık.
O dönem koşulları içinde yoksul hakkı denilen şeyin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz gerçekten. Arap ekonomisinin o günkü kurallarını tam anlamıyla bilmesek ve bunu bilmek uzmanların işiymiş gibi görünse de üzerinde kelam edilecek durum hala yoksulun ve varsılın bir arada yaşadığı ve aralarındaki uçurumun giderek açılmış olmasıdır. Endişeye mahal yok denilebilir, bu bir sosyal patlamaya yol açmaz denilebilir, burası Türkiye olmaz öyle şeyler denilebilir... Dedim ya rivayet muhtelif... Askıda Ekmek mevzusundan buralara geldik... Sorun bütünüyle bir incelik ve dayanışma isteği içinde bulunup bulunmadığımızdır. Yani olay anında değil hayatın her anında ölüm anında değil kalım anında da, hastayken değil sağlamken de bu incelikleri gösterebilmemizde.
Ve şu soru da aklımı kurcalamıyor değil: neden zenginin malında fakirin hakkı olsun? Göz hakkı ve kul hakkı denilen şey nasıl bir şeydir? Biz bunları nasıl anlamalıyız? Neden zekât vermenin önemi namaz kılmakla neredeyse bir tutuluyor? Neden zekât vermek konusunda bu bu kadar hassas davranılıyor? Mevzuunun aslı budur