Önceki gün atanamayan öğretmenlerin kendilerini anlatma yöntemlerini eleştirmiştim. Arkadaşlarımız eleştirilerime üzülmüşler. Beni sorunlarını görmezden gelmekle suçluyorlar. (Hakaret ve küfürleri yok sayıyorum) Oysa arşivler ortada. Belki de başta öğretmenler olmak üzere kamu çalışanlarının sorunlarını en çok dile getiren gazetecilerin başında geliyorum. Özellikle sözleşmeli öğretmenlerle ilgili yazılarım onlarcadır.
Sayıartmıyor İnternette geriye doğru bir arama yapılırsa hepsi ortaya çıkacaktır. Bu konular gündemde kaldıysa bunda katkımız mutlaka vardır. Aslında önceki günkü yazım bir dost uyarısıydı. Tabii 'dost acı söyler' gereği eleştiriler vardı. Gerçekler de ortada. Her yıl Milli Eğitim Bakanlığı en fazla 40 bin civarında atama yapıyor. Bu sayı kim gelirse gelsin çoğalmıyor. Hatta sözleşmeli ve vekiller olmasa 20 bine düşecek. Demek ki, Türkiye'nin gerçeği bu. Devlet bu sayıyı aşamıyor. Aşabilmesi için hangi çözümler gerekiyor bunu sunmak lazım. Bu konulara kafa yormak lazım diye düşünüyorum. Aslında işsizlik Türkiye'nin sorunu. Sadece öğretmenlerin değil. Birçok okul yüzbinlerce mezun veriyor ama işe kavuşan devede kulak. KPSS'ye her yıl 2 milyon insan giriyor, devletin yılda aldığı memur sayısı taş çatlasa 100 bin. İşsizlik sadece kamuda değil özel sektörde de önemli sorun.
Görmezdengelinmez Türkiye'nin şartlarında çözümler üretmek gerekiyor. Kamunun kaynakları kıt olduğuna göre belki de bu noktada özel okulları ve dershane sektörünü bu insan kaynağına yöneltmek mümkün olabilir. Ben tüm arkadaşlarımızın emeğine, çabasına saygı duyuyorum. Hemen hepsi zor ekonomik şartlarda okullarını bitirdiler ve ailelerine bakmak için, ideallerindeki mesleği yapmak istiyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu işsizlik potansiyelini görmezden gelmeyeceğini düşünüyorum. Çocuklar "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" sorusuna "Öğretmen" cevabını vermeye devam etmeli.