Ben ki; 'Ne zaman seni düşünsem bir ceylan su içmeye iner... Çayırları büyürken görürüm. Her akşam seninle yeşil bir zeytin tanesi, bir parça mavi deniz alır beni. Seni düşündükçe gül dikiyorum elimin değdiği yere. Atlara su veriyorum, daha bir seviyorum dağları.' DUYARIM Ha bir de; 'Hiç unutmam bir gün geç vakit. Tam benim geçtiğim zamana rastlamıştı büyüme saati bir ormanın. Şöyle iyice dinlesem sanırım artık bütün ormanları büyürken duyarım.'
KALABALIKLAR Hem zaten baktım da 'Bir kırlangıç bir su birikintisi bir parça gök. Bir şiirden düşmüş olmalı bunlar' dedim içimden. Tam o sırada başka bir yerde; 'Böyle diyordu yoldan geçen biri: Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından bir deniz çarpması gibi çoğalta çoğalta geçen geçtiği yeri.
YİNELEMEDİ Yavaş yavaş çıktım içimden. Dokundum yavaş yavaş acıya, kuvarsa, şiire yavaş yavaş tarttım suyu, anladım nedir ağırlık kokular coğrafya. Eğildim sonra gövdeyi tanıdım ve düzenini gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü gördüm yinelemedi gördüğüm hiçbir şey böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana insanlaştırdım yavaş yavaş dışımı böyle karıştım kalabalıklara kalabalıklaştım böylece.'
NEREYE Sonra ölü bir ozanın karısını görmeye gittim. Nasıldı biliyor musun; 'Kağıtlar, kitaplar, dedi, nereye elimi atsam. Kiminde yarım kalmış, nasılsa bitmiş bir şiir kiminde. Hem her şey şiirlerde değil miydi? Bir gök şiirde ağar, bir sokak şiirlerde gider gelirdi. Böyle yaşayıp gidiyorduk.'
BİR BULUT Sesi, sanki çok ötelerden gelirmiş gibi ezik, suskun odaları dolaştı durdu. Masada açık duran bir kitabı gösterdi sonra. Ölünün, son kez elini sürdüğü ve kaldığı. 'Burada işte oturmuş şu kitabı okuyordu, elinden kitabın düştüğünü gördük sonra. hepsi bu' böyle dedi, yüzüne kapayıp ellerini alınmış gibi bir bulutun yer değiştirmesinden."