Çocukluk günlerimizden bu güne hatıra defterine bir göz atsak en çok da Ramazan'a, bayrama ilişkin anıların yelleri eser zihnimizde. Sahura kalkmalar, bereketli iftar sofraları, kan-ter içinde bırakan sokak oyunları sonrası güya "kazara" içilen serin sular. "Küçüğüz Allah günah yazmaz" avuntuları, radyoda, mahalleye yakın arsalara kurulan eğlenti çadırları, karagöz, kukla, cambaz ve daha bin dolu eğlence 'şeyi'.
ÖMÜR TÖRPÜLENİRKEN
Artık betonlaşmış bedenler ve yüreklerle eriştiğimiz şu yaşam sonbaharında yine de güzellikler düşlüyoruz Ramazan'a dair. Meydanlara, mahalle yakınlarına kurulan dev çadırlarda işi aşı olmayan, durumu el vermeyen ne de çok insanımızın kursağına sıcak lokmalar girecek ne güzel. Gündelik yaşamın telaşesi, törpüsü içinde erim erim eriyen ömrümüzün içine iftar davetlerinde kalabalık ahbap dost beraberliklerinin ılımanlığı düşecek ne güzel. Ramazan o kendine ait kokusu, harsı, sıcaklığı ile geliyor ya aklaşan saça sakala rağmen içimde çocuk çocuk kıpırtılar oluyor, yaşasın.