Ve gelelim zaman tünelinin son günlerine. Artık köşe yazarlığı yaptığımdan, sanki üstüme vazife değilken kotardığım haber ve foto röportajları takdir eden bazı büyüklerimiz oldu geçen günlerde. Onların o jesti beni ta eski yıllara, yukarıda anlattığım günlere savurdu ansızın. Bu kez 2 saat sonra değil belki ama 2 gün sonra yine Sultanahmet'te yine bir bankın üzerinde oturmuştum. Bu kez ağlamasam da, inanılmaz bir keyfi hissediyordum yüreğimde. Çünkü yine Sirkeci'ye inmiş, çok çok istediğim yeni model bir fotoğraf makinesinin ilk taksitini yatırıp sahip olmuştum ona. İçimdeki kıpır kıpırlık o gün çektiğim fotoğraflara sinmişti elbette. Şimdi bana sorsalar; "Sen kimsin, nesin?" deseler de, şöyle ağzımı doldura doldura "Ben foto muhabiriyim" desem diye çok isterim.