"Evvel zamanlardan birinin içinde; yoksul bir mahallede, birbirine saygılı, işinde, gücünde, kendi yolunda düzgün insanlar yaşarlarmış... 'PirsizBekir' namındaki hergele ise, bu mahallenin düzgün insanları arasındaki biricik istisnaymış. Pirsiz; sabah yüzünü su yerine şarapla yıkar; vakt öğlene erişmeden ard arad devirdiği şişelerin etkisiyle akşama dek naralanır, havanın kararmasına yakın, ya bir aşağı; ya iki yukarı mahallede hır çıkarıp, yüzü gözü kan revan içinde kürkçü dükkanına dönermiş. Yani özetle; 'Pirsiz Bekir' namıyla insan kılığında dolaşan bu sapı siliğin, hemen herkese zararı varmış fakat, bir Allah kuluna faydası yokmuş!..
MAKAMICENNET Sonra günlerden bir gün; bu hayırsız adem için, emri Hak vaki olmuş. Pirsiz'in cenaze namazında mecburen saf tutup; kerhen 'helallik veren' cemaat, defindeahat bir nefes almak için; mahalle kahvesinde toplanmış. Sağlığında, Pirsiz Bekir'in marifetlerinden çok bezen biri; 'Allah rahmet eylesin de; herhalde makamı cehennemdir' diye, tahmin ve belki de temenni de bulunmuş. Diğer kahve sakinlerini bu görüşü destekleyecek nidalar çıkarırken; ocağın yanıbaşından, sakin fakat dolgun ve kararlı bir ses gelmiş; "Pirsiz Bekir'in makamı Cenneti Ala'dır!.."
YARALIPARMAK Kahve halkı şaşkınlıkla, sesin kime ait olduğuna bakmış; Bembeyaz saç ve sakalı birbirine karışmış, nur yüzlü, ışık bakışlı Bir pir-i fani; bir derviş!.. İçlerinden biri; dervişe edeple itiraz etip; "Derviş Baba; elbette bunu söylerken bir bildiğin vardır fakat; Pirsiz Bekir ömrü hayatında; yaralı parmağa tükürük sürmedi ki; makamı cennet olsun" demiş. "O sizin bildiğiniz" diye yanıtlamış, olgun bir tebessümle Derviş Baba; Cemaat; "Ya bilmediğimiz?!.." diye içinde bir tutam öfke de bulunan merakla mırıldanmış.
UYUYANÇOCUK "Bilmediğiniz şudur ki;" diye başlamış Derviş Baba ve devam etmiş: "Pirsiz Bekir bir gece yarısı, yine zil-zurna sarhoş bir şekilde mahalleye dönerken Burnu akmaya başlamıştı. Ceplerine davrandı, mendilini bulamadı. Eliyle haceti def etmek istedi, burnundan akan mayi, bu sefer eline bulaştı. Bir çare bulmak için dönenirken; cami duvarı kenarına bükülmüş uyuyan bir çocuk gördü. Sümüklü elini çocuğun başına sürerek temizledi. Çocuk gözlerini açtı, Pirsiz Bekir'e baktı. Biçare çocuk; hem öksüz, hem yetimdi. Kimi kimsesi olmayan bir 'bi mekan'dı. O güne kadar bir nebze sevgi görmemişti. Sümüklü elini başında temizleyen Pirsiz Bekir'in, kendisini sevdiğini zannetti ve öyle hoşnud oldu ki; yaradan da bundan hoşnud oldu; Pirsiz'in makamını cennet eyledi..." Evet; beni ağlatan Kıssa; böyle biter! Buradan çıkması beklenen hisse; 'Öksüz ve yetimi hoşnud eden, sevap kazanır' olmalıdır. Fakat her nedense benim bu kıssadan çıkardığım, çıkarıp da göz yaşı döktüğüm hisse daha farklıdır...
ZAVALLIEVLAT Ben;sevgiyehasretbirinin,başınasürülensümüğü,okşamadiyealgılamasınanedenolan,acıklıyanılsamaya göz yaşı dökerim her seferinde. Bu yazıyı neden kaleme aldığıma gelince; Tanığı olmaktan utanç duyduğum bu son gelişmeler içinde, itilen,kakılan,horlanan,aşağılananülkemi; kıssadaki'zavallıçocuk'gibi yalnızveçaresizhissettiğimden olsa gerektir... Sahi, siz daha farklı şeyler mi hissediyorsunuz?.. FikriNazifAYYILDIZ