Pazar akşamı GEO dergisinin yaptığı araştırmaya daldım gittim... Sayfalarca yazı vardı Down sendromu üzerine. Aslına bakarsanız birkaç yıl öncesine kadar pek de ilgilenmediğim, annemin doktor olması nedeniyle hakkında birkaç şey bildiğim bir hastalıktı. Ta ki kuzenlerimden biri down sendromlu bir evlat sahibi oluncaya kadar. Kendisi de bu işin uzmanı olan terapist kuzenimle bu konu hakkında çok konuşmadık belki, ama hepimizin tavrı belliydi. Allah vermişti, ailemizin bir parçasıydı. İşte bunlar kafamda dönüp dururken, Kırık Kalpler Kulübü adlı programın ilk bölümünde Ayşe Hanım ve Down sendromlu kızı Tanay ekrana geldi. Algıda seçicilik de diyebileceğiniz bir şekilde programa kilitlendim. Yaşama sevinciyle dolu küçük kızın babası, Tanay'ın hastalığını öğrenince onları terk etmişti. Yani Ayşe Hanım, kırık kalbiyle bu kulübün gerçek bir parçasıydı. Programı izlerken orada bulunan konukların büyük kısmının çok bilinçli bir şekilde seçildiğini fark ettim. Okuduğum yazılarda da en çok üstünde durulan konu Down'lu çocuklara verilmesi gereken eğitimdi. İşinin uzmanı konuklar, bu anlamda aileleri uyarmaya çalıştı. Bu tarz acılı programları pek sevmeme rağmen, eğitici ve öğretici her türlü yapımın arkasındayım. Ayşe Hanım ve kızının hikayesi sadece bir örnek çünkü Türkiye'de aşağı yukarı 2 bin Down Sendromlu çocuk yaşıyor. Onlara ve ailelerine ulaşabilecek Kırık Kalpler Kulübü veya başka bir program olsun, fark etmez. Yeter ki bir şeyler yapılabilsin.