Bu toprağın insanları; ne olduğundan çok, ne olacağıyla ilgilidirler. Olanı
değil, arkasından geleni merak ederler. Onun içinde en muhteşem başarıların bile doyasıya kutlanması çok mümkün olmaz.
Olanı bırakıp, ardından gelenle meşgul olmayı, toplumsal bir hastalık olarak kabul edebiliriz. Ancak bu arazlı durumun, bir kısım vesveseli vatandaşımızın işleri abartarak, hayatı kendilerine ve çevrelerine zehir etmeleri olarak açıklayıp bir kenara bırakamayız.
Her yaşam tarzının toplumsal kodlarla oluşmuş bir geçmişi olduğu gibi,
ne olduğunu iplemeyip, ne olacağı üzerine komplo teorileri üretmemiz in de, geleneklerimizden gelen haklı gerekçelerinin mevcut olduğunu kabul etmemiz gerekir.
FELAKET KURGUSU Olaylara şüphe duyarak mesafeli durmanın, tümüyle hastalıklı bir durum olduğunu söylemek istemiyorum.
Bilimsel olana septik bakmanın, tekamüle sebep olacağı gerçeğini inkar etmemekle birlikte, toplumumuzun asırlardır hayatın o alanına, uzak mesafede durduğunu da kabul etmeliyiz.
Biz; aile içerisinde, iş dünyasında, siyasette ve hukukta olup bitenlere bu yaklaşımı gösterdiğimiz için, hiçbir sonuç bize tatmin edici gelmiyor. Bütün başarıları kısa vadeli zannederek,
kafamızda kurduğumuz felaket senaryosunun dehşetiyle mahvoluyoruz.
Gelinle kaynanayı düşünün, kaynanasının kendisine çok ilgi göstermesini, hangi gelin hayra yorar ülkemizde? İş dünyasında, küçük sermayelerini birleştirerek orta karar iş kuran iki iyi arkadaş, bir müddet sonra, her şey yolunda giderken bile, diğer ortağının kendisini gizliden gizliye aldattığı şüphesine kapılmaz mı çoğunlukla? Maalesef olumlu olana karşı mesafemizi asla elden bırakmayarak, hayatı yaşanmaz kılmaya üzerimize yok.
NE OLDUĞU ÖNEMLİ Siyasette ise bu şüpheci tavır, müthiş bir baskı üreterek siyasetçilerin sürekli diken üstünde yaşamalarına sebep oluyor. Ülkemizde;
ilk seçimde, listedeki yerini garanti gören tek bir siyasetçi olabilir, o da partinin genel başkanıdır. Mevcut durumunu koruyamama tereddüdünün nasıl bir ruh hali yarattığını yaşayarak görüyoruz. Böyle bir durumda doğal olarak ne olduğundan çok, ne olacağına bakılır.
Anayasa Mahkemesi, AK Parti'nin suçlu olduğuna ama kapatılacak kadar suçlu olmadığına karar verdi. Yani
Mahkemede; ne olduğundan çok, ne olacağına bakılması gerektiğini işaret etti.
Hukuk, siyasetin attığı reel adımlardan ziyade, atacağı muhtemel adımlarla ilgili olduğunu beyan etmiş oldu. Oysa evrensel hukukun yaşama hükmettiği yerlerde,
kafanın içinde kurdukların, psikologlardan başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Biz de ise, Nasreddin Hoca'nın, kızlarını testiyi kırmadan önce dövmesine benzer bir durum yaşanıyor.
Testi kırıldıktan sonra d övseniz neye yarar anlayışı, kimsenin testiyi kırmadan getirebileceğine inanmıyor. Anlayacağınız, ne olduğu değil ne olacağı şüphesi, hayatı ve hukuku karmaşıklaştırıyor.
AB'ye karşıyız diyenler var ya, işte bu karmaşaya bayılıyorlar.