Nasıl bir hava soluyoruz değil mi? Herkes ayrıntıya yıkılmış, olayların fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Çocukların, el ele ölen insanların, yerde kalmış yaralıların fotoğrafını. Olayın vehametini ortaya koymaya çalışırken bir şeyi gözden kaçırıyoruz; yeniden üretiyoruz o anı her karede. Şöyle mi zannediyoruz acaba; 'Biz bu fotoğrafı ortaya koyarsak izleyen herkesin tepkisi çoğalır.' Tepki? Ancak kendini özgür hisseden toplumlarda olası. Daha doğrusu tepkinin özgürleştirici etkisini hisseden toplumlarda.
-Son öneriyi hatırlayalım -İspanya gibi olmak? Mümkün mü mesela? Tedhişin yarattığı sıkıntıları, boyutları itibariyle en az bizim kadar çekti İspanyollar.
Tepki biçimi bizden farklı tabii ki. Bir alana, bir bölgeye toplanıp tepki göstermenin en farklı boyutlarını sergiledi İspanyollar. Bombalama olaylarının hemen ardından yüzbinler sokağa dökülmüştü. Ama böyle bir tepkinin neyi geciktireceği ya da kime gözdağı vereceği tartışmalı biraz.
Bir an, bir gün yeter mi bize?
ARAMIZDAKİ DUVAR
Her gün aramızda büyüyen bu sevgisizlik, bu hoyratlık bir duvar gibi yükseldikçe kim nasıl durdurabilir ki akan kanı? Sosyolojisi bozulmuş (özellikle mahallesi, dostluk, arkadaşlık gibi kavramları) bir halkın yaşadığı bu topraklarda artık bu iyi niyetli bir düşünüş olmanın ötesine geçebilir mi bu çağrı? Şu havaya bir bakın.
Ne görüyorsunuz? Söyleyin birbirinize! Var mı içimizde gerine gerine 'Oh ne rahat, nasıl temiz bir memlekette yaşıyoruz' diyebilenimiz? Genzimizi yakıyor çöküşün kirinden yükselen o kirli hava.
Husumet ve önyargılılık iliklerimize işlemişken, yolların bitimi acılı bir sonuca taşıyorken bizi; hayat bir o kadar doğru işte bir o kadar yanlış, bir o kadar gerçek işte bir o kadar sahte, bir o kadar uzakta işte bir o kadar yakın, bir o kadar bizim işte bir o kadar değil. Çocuklar düşüyorken bir bir yaprak gibi yaşam denilen ağacın dallarından;
biz bir şiir gibi tutunmadıysak bir ağacın dalları gibi birbirimize, ne desek boş. Ne diyeyim? Nasıl diyeyim?
AĞRIYI DİNDİRMEK İÇİN...
Mosmor olmuştu bebeklerin gülyazısı bedeni. Yarasını yalayarak iyileştirmeye çalışan bir hayvan gibi dolaşıyor karanlıkta -binlerce yıldır- bu topraklarda bir halk.
Ama bir şeyler var değişmesi gereken, değiştirmemiz gereken ve önce acılarımızdan başlayacağız belli ki.
Önce acılarından sıyrılacak bu topraklarda yaşayanlar, önce acılarıyla baş etmesini bilecek. Azala çoğala yaşayacağız içimizdeki o çağcıl ağrıyı dindirmek için...
Yine de umudum çocuklarda, büyüyecek ve gelişecek olanda;
Çocuktan aldım haberi / yakın, diyor / güzel, diyor / dopdolu, diyor
İştecik, şuracıkta / iştecik yolu, diyor / çocuktan aldım haberi
İyi, diyor / açık, diyor / barış diyor / iştecik, şuracıkta / koş birazcık koş, diyor"
Çünkü çocuğun gördüğü düştür barış.